24 Nisan 2016

Geçtiğimiz hafta Cenevre’de Birleşmiş Milletler çatısı altında Göçmenler Üzerine Anlatının Değişimi başlıklı bir konferans düzenlendi. Dünyanın çeşitli yerlerinden uzmanlar göçmenlerin yaşadığı dramı nasıl anlatsak da bu konudaki duyarlılığı arttırsak üzerine görüşlerini, tecrübelerini dile getirdiler. Çok yakıcı bir konu, her yerde benzer dramlar yaşanıyor. Nefret söylemi, yabancı düşmanlığı artıyor, çünkü insanlar korkuyor. Korku anlaşılabilir bir şey, aşmak için daha çok konuşulmalı, daha çok tartışılmalı. Aşılamayan şeyse politikacıların beslediği nefret söylemi. Örneğin gazetecilerin göçmen ve mültecileri zavallı kurbanlar olarak göstermekten ziyade olumlu hikâyelere odaklanmaları işe yaramıyor. Çünkü politikacılar bu olumlu örneklerin ön plana çıkarılmasını istemiyor. Onun yerine insanlarda korkuyu ve öfkeyi derinleştirmeye çalışıyor. Almanya’da bir araştırmada mülteci karşıtı bir kişi savunma olarak “Beni devlet milliyetçi yaptı, benim suçum değil” demiş. Bir yerde haklı. Avrupa Birliği - Türkiye arasında anlaşma adı verilen mülteci pazarlığı da bu politikaların bir sonucu. Bir taraf göçmen ve mültecilerden kurtulmak, öbürü de dış politika pazarlığında kullanmak istiyor. Herkes bu konuda kendi devletini eleştiriyor. Devleti eleştirmek burada zannedildiği gibi acayip bir şey değil.

Mülteci pazarlığının Türkiye’ye getirilerinden biri buradaki düşünce özgürlüğü, yaşam hakkı gibi temel insan hakkı ihlallerine Avrupa’nın gözlerini kapaması oldu. Doğuda operasyonlar nedeniyle yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Gazeteciler hapse atıldı. “Bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerin kimisi işten atıldı, çok sayıda tehdit aldık, aramızdan dördü 40 gün tutuklu kaldı. Sonunda komediye dönen bir mahkeme sonucunda tahliye oldular. Geçtiğimiz cuma günü bir hukuk garabeti yaşandı, Can Dündar ve Erdem Gül’ü suçlayan, haklarında 473 sayfa iddianame yazan Savcı İrfan Fidan dört akademisyen arkadaşımız için açılan davada hiçbirimizin bilmediği iddianamesinin arkasında duramadı. Muzaffer Kaya’nın dediği gibi kaynağınız Wikipedia olursa ya da Kıvanç Ersoy’un uyardığı gibi “aydın” kelimesini anlamını bilmeden kullanırsanız işiniz zor. Cuma günkü duruşmada arkadaşlarımızın yaptıkları savunmalar ders niteliğindeydi. Barışı savunmaya devam edeceğimizi bunun meslek etiğimizin bir parçası olduğunu tekrar tekrar anlattılar. “Bir yerden talimat aldığımız suçlaması kabul edilemez” dedi Esra Mungan “Bizler tüm eğitimi egemen söylemlere şüpheyle bakıp değerlendirebilmek üzere aldık”. Meral Camcı ise özgür düşüncenin ancak bilimin iktidardan bağımsız olmasıyla mümkün olabileceğini söyledi. Bunlar unutulmayacak savunmalar, iktidara yaranmak için bildiriye imza atan akademisyenleri suçlayan, yazdığı 58 makalesinin 45’i intihal (hırsızlık) içeren bir dekandan mesela bunları öğrenmek zor.

Savcının iddiaları imzaladığımız metne sığmadı. MFÖ’nün deyimiyle ‘olduramadı’. “O zaman” dedi “Ben yeni bir suç bulayım ama kaçma ihtimalleri var, tutuklu kalsınlar” 15 dakika sonra o da olmadı “TCK 301 için Adalet Bakanlığı’ndan izin alana kadar mağdur olmasınlar, tahliye olsunlar”la karşımıza çıktı.

Gelelim yeni suç istinadımız TCK 301’e... Bildiğiniz gibi Hrant Dink’i ölüme götüren taşların en mühimidir Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi. Hükümet yandaşı pek çok yazar da bu maddenin kaldırılması için çaba sarf etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem Hrant Dink hem de Taner Akçam kararlarında 301. maddenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesine aykırı olduğuna karar verdi. Venedik Komisyonu geçtiğimiz Mart ayı aldığı tavsiye kararında TCK 216., 299., 301. ve 314. maddelerinin Avrupa İnsan Hakları Hukuku ile uyumlu olmasını talep etti.

Arkadaşlarımız tahliye olduğu için çok mutluyuz. Ancak şimdi merak ediyorum Adalet Bakanı; AİHM’in ve Venedik Komisyonu’nun kaldırılmasını talep ettiği, devletin “Sorun yok, Adalet Bakanı’nın iznine bağlı” dediği 301. maddeden yargılanmalarına izin mi verecek? Neye güveniliyor, AİHM’e giderse “devlet o parayı öder” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mı, yoksa mülteci pazarlığı üzerinden biz bu işi kotarırız diye düşünen hükümete mi?

Evrensel'i Takip Et