25 Nisan 2016 00:51

İngiltere, Almanya ve Türkiye’den enstantaneler…

İngiltere, Almanya ve Türkiye’den  enstantaneler…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP, Türkiye’de önceden resepsiyonlar, törenler ve dahi balolarla kutlanan Cumhuriyet sürecinin anılarını silme yolunda önemli adımlar attı, atıyor.

Buradan hareketle “Cumhuriyet Kanunları”nın savunulacak hali yoktur: Öncelikle cılız bir anti-emperyalizmin ifadesi olsa bile, kimse bağımsızlığın önemini yadsıyamaz. Padişahlığın lağvı ve Cumhuriyet ilanı, Hilafetin kaldırılması (ama sonra yerine Diyanet’in konması) ve dini eğitime son verilerek eğitim birliğinin sağlanması gibi üstten önlemler kuşkusuz ki birer ilerlemedir; ancak köksüzdürler, çünkü aşağıdan halkın hareketlenmesine dayanmamış, böyle bir hareketlenmenin ürünü olmadıkları gibi garantisini de onda bulmamışlardır. Hem cılızdırlar, hem içerikleri çarpıktır.

Cumhuriyet bir ilerleme unsuru olarak burjuva cumhuriyettir, ama ticaret burjuvazisinin toprak ağalarıyla ittifakına dayalı olarak gerçekleşmiştir ve bırakalım toprak devrimini toprak haracı olarak öşür bile kaldırılamamıştır. Dinsel kurumlarla birlikte Hilafet kaldırılmış, ama laiklik, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmak yerine, ancak Diyanet komutasında bir “devlet dini” türetilmesi yoluyla laikçilik olarak işletilmiştir. Padişah gitmiş, ama cumhuriyet biçimi altında “tek adam”-“tek parti” yönetimi sürmüştür. Halkçı devrimcilik yerine üsttenciliğin sonucu, NATO üyeliğiyle, yeni sömürgeci biçimler alarak bağımsızlığın kaybı ve eski bildik görüntüleriyle dinciliğin hortlaması olmuştur.

Şimdiyse biçimsel kalıntılarla uğraşılmakta ve 23 Nisan kutlamaları bile iptal edilmektedir. Çocuklar “Saray”da “devlet büyükleri”nin yerini almış ve C.Bşk. tarafından “tıpkı bir ensar” olarak tanımlanmıştır! Oysa “ensar”, “yardımcı olan” anlamına gelse de, çocuklara tecavüzle anılan bir kuruluşun adıdır.

Olur mu? Olmuştur!

Kıbrıslı İngiliz vatandaşı Asil Nadir, İngiltere’de çektiği cezasını tamamlamak üzere iade edildiği Türkiye’de serbest bırakılmıştır. Olur mu? Olmuştur! Oysa “suçluların iadesi” türünden “anlaşmalar” vardır! Uyulmamıştır!

Sonra; AB Konseyi Bşk. D. Tusk ile Alman A. Merkel geldiğinde, basın toplantasında, Davut Bey “anlaşmalara uymak” ve “ahde vefa” vurgularıyla konuşmuştur: Ya AB’ye vize muafiyeti de gelecek ya da “mültecilerin geri gönderilmesi” anlaşması uygulanmayacaktır; ikisi tek bir anlaşmadır! Sert mi serttir!

Tusk’la Merkel, muhaliflerinden ve asıl olarak Avrupa halklarından gelen “mülteciler konusunda özgürlükleri feda ederek taviz verdi ve Türkiye’ye boyun eğdiler” içerikli eleştirileri bertaraf etmek üzere, basın ve toplantı ve ifade özgürlüklerini savunmuş, ama Davut Bey ısrar etmiştir: “En özgür basın Türkiye’dedir” ve “vize kaldırılmazsa olmaz”!

“Ne karışıyorsunuz?” içeriklidir Türkiye’nin itirazı. Evet kimsenin içişlere karışmaya hakkı yoktur; ancak savunulan, Avrupa ülkelerinde ne kadar uygulandığı tartışmalı demokratik hak ve özgürlüklerdir ve Türkiye’nin gönüllü olarak üye olmaya çalıştığı Avrupa Birliği’nin üyelik şartları arasındadır!

Aynı tür “karışma-tehdit” itirazı, İngiltere’yi ziyaretinde, Cameron’a AB’den çıkmamayı, yoksa “sıra sonuna gideceği” uyarısında bulunduğunda Obama’ya yöneltilmiştir. Ama İngiltere başka, Türkiye başkadır. Türkiye, hele Rus uçağını düşürdüğünden beri, fazlasıyla meraklı olduğu Suriye’ye bir parmak yaklaşamadığı gibi, “çaresiz” Amerika’nın her dediğine “tamam” der olmuştur.

Merkel’in eliyle Almanya’nın verdiği, mülteci baskısından kurtulmak için “alttan alıyor” görüntüsü, asıl, hem ciddi ölçüde yalnızlaştığı hem de Obama tarafından sertçe eleştirildiği bu zor zamanında, AKP Türkiye’sine “çare” sunma girişimidir: Almanya’ya yakınlaşarak içinde bulunduğun “çaresizlik”ten kurtulabilirsin!

Sair emperyalistler gibi, Almanya da Ortadoğu’da bir yer tutma telaşındadır. “Eski göz ağrısı” Türkiye’yi en uygun aracı saymaktadır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa