25 Nisan 2016 00:56

Şiddetle uzlaşılır mı?

Şiddetle uzlaşılır mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Karaman’da kaçak yurtlarda 10 çocuğun istismar edilmesiyle ilgili davada suçu işleyen Muharrem Büyüktürk’e verilen 500 yılı aşkın ceza ile kamuoyunun “içinin soğumasını” salık veren iktidar, bu suçların işlendiği kaçak yurtlara halel gelmesin diye tüm devlet olanaklarını ayaklarına serdiği Ensar Vakfı ve KAİMDER’e siper olmaya devam ediyor. Failden müdahil yaratan karanlık, kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçlarda kimin yanında nasıl yer aldığını ve almaya devam edeceğini bu davayla açık seçik ortaya koymuş oldu. Suçu işleyen, kamuoyunun baskısıyla cezalandırılır,  ama suçun oluşmasına zemin hazırlayan karanlık zihniyet sorgulanmadan tüm kurumlarıyla dimdik ayakta kalır. Bir sonraki felakete kadar da bir unutturma ve temize çekme operasyonuyla aklanır! Bu arada onlarca çocuğun hala bu yurtlara mahkum bir eğitim hayatı sürdürmek zorunda kaldığı gerçeği, bizim vergilerimizle oluşturulan kaynakların bu vakıflara devlet eliyle hibe ediliyor olduğu gerçeği,  bu vakıfların giderek “devletin ta kendisi” haline getiriliyor olduğu gerçeğinin üstü örtülür. 

Karaman olayının açtığı Pandora’nın kutusundan her gün yeni bir istismar ve şiddet olayı dökülürken, çocuk istismarının nasıl önlenebileceğine, devletin sorumluluklarına dair sorular yükselirken “cevap” niteliğinde bir çalıştay düzenlendi Aile ve Adalet Bakanlığı ortaklığında. Tüm sorunu yasal düzenlemeler sınırlarına hapsetmeye çalışan “Türk Hukuk Sistemi’nde Aile, Çocuk  Kadın Çalıştayı” nda bu çok “ileri” yasal yaptırımlar tartışması yürütürken bile zihniyetlerini faş eden açıklamaları araya sıkıştırmaktan kendilerini alamadılar. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ çalıştayda yaptığı açılış konuşmasında “Aile içi şiddetin kadınla erkek arasındaki uyuşmazlıklarda devletin bu kadar polisiyle askeriyle hakimiyle psikoloğuyla sosyal çalışmacısıyla uzmanıyla bu kadar kadınla erkeğin arasına girmesi ne kadar doğru? Acaba kadınla erkeğin yuvasını kurtarmasına, şiddetin son bulmasına, aile birlikteliğinin daha iyi hale gelmesine mi katkı sağlıyor, yoksa bu uygulamalar kadın ve erkeği bir araya getiremez hale mi getiriyor? Bunun üzerinde ciddi olarak durmamız lazım. Bazı kadın örgütlerinin eleştirilerinden çekinmeden durmamız lazım” dedi.

Devletin bu olaylara hakiki bir “müdahale” gerçekleştiriyormuş gibi gösterilmesi sahtekarlığının ötesinde, şiddeti ve istismarı bir “uzlaşmazlık” olarak ele alma vahameti saklı bu cümlede. 

Dahası var; bu Çalıştayın hemen üstüne yine Adalet Bakanlığı Mağdur Hakları Komisyonu’nda çalışması yapılan bir yasa taslağı düştü gündeme. Taslağın tamamı henüz kamuoyuyla paylaşılmadı. Haberlere yansıdığı kadarıyla İş Kanunu’nda değişiklik yapılarak, cinsel saldırı ve diğer suç mağdurlarına istihdam sağlanması, ağır şiddet gören mağdurlara veya ölüm halinde yakınlarına tazminat ödenmesi, şiddet dolayısıyla ikametgâhlarını veya okullarını değiştirmek zorunda kalanların, eğitim gördükleri kurumların muadili okullarda eğitime devam edebilmesi öngörülüyor.  

İlk bakışta “ne güzel işte” dedirten bu düzenleme birçok soru işareti taşıyor Mor Çatı avukatı Perihan Meşeli’ye göre. Her ne kadar Bakanlık ilgili kurumlarla görüş alışverişinde bulunduklarını söylese de memleketin bu konuyla belki de en ilgili kurumu olan Mor Çatı’ya kimse fikir sormamış. Bir kere “istihdamın” nasıl gerçekleşeceği belirsiz. Tecavüz mağduru sıfatıyla mı işe başlatılacak kadınlar?  Bu biçimde bir başlangıcı hangi kadın kabul eder? Bu biçimde başlanan bir işte, tecavüze uğrayanın sorgulandığı bir düzende o kadınlar neler yaşar? Mahkeme salonlarında binbir çeşidini duyduğumuz savunmalara bir de “tazminat almak, işe girmek için bana iftira atıyor hakimim” savunmasıyla karşılaşmamız şaşırtıcı olur mu? Bu savunma “çocuğun rızası vardı” beraati verilebilen bir adalet sisteminde nasıl karşılık bulur? Bunlar ilk akla gelenler...

Bir de şu var: Şiddet gören kişinin istihdam, sağlık, eğitim, kimlik hakları ile ilgili maddeler içeren 6284 Sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası varken neden ayrı bir yasa ile “yeni bir adım atılıyor” havası atılıyor? Kadın örgütlerinin bir kazanımı olarak devlete tüm kurumlarıyla pek çok sorumluluk yükleyen, uzlaştırma girişimlerini yasaklayan ve gerçekten uygulandığı koşullarda şiddetle etkin mücadele için anlamlı şeyler yapılabilecek bir yasa neden “yetersiz,  sorunlara neden oluyor” diye bir tartışmanın odağına yerleştiriliyor? 

Çünkü her toplumsal infial ve sorgulama yaratan olayda “yasal düzenleme” tartışması yaptırmak hükümetin işine geliyor, sorumluluğunun üzerini örtüyor.

Çünkü sorunu sadece “suça verilecek ceza, mağdura sağlanacak imkan” tartışması olarak yürütmek şiddet sorununu “uzlaşmazlık” kategorisine sokmak için imkan yaratıyor. Böylece devletin tüm kurumları ve zihniyetiyle sorumluluğunu tartışabileceğimiz politik bir zemin yerine “iki kişi arasındaki meselede haklı-haksız tarafı belirleyecek olan, haksızın haklıya tazminat ödemesini sağlayan, gücü bununla sınırlandırılmış devlet” zeminine sıkıştırılan liberal bir anlayışa mahkum ediliyoruz.

İşçiyle patron arasında,  istismara uğrayan çocuğun ailesiyle istismarcı arasında,  şiddet gören kadınla kocası arasında böylesi bir düzende kurulacak “uzlaşıya” bir de “helalleşme kültürü” diye dini bir meşrulaştırma zemini sağlamaya çalışıyorlar.  

Bu zihniyetle de, faili oldukları şiddetle de uzlaşmayacağız. Çünkü bu uzlaşı daha fazla çocuğun istismar edilmesi,  daha çok kadının hayattan el çektirilmesi, tecavüze uğraması,  öldürülmesi demek. 

Karanlık,  zifiri karanlık demek. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa