Nisan 30
Fotoğraf: Envato
İç içe geçen halkalar gibi hayat. Feleğin yedi katı, boğazın yedi kursağı, çakraların altı bölümü var. Hepsi açılıyor, genişliyor, ferahlıyor vakti geldiği zaman.
Geçen sene (yoksa evvelki sene mi? Yok, o kadar olmamıştır, değil mi?) Evrensel Pervaz’ının ilkini yazarken şöyle başlamışım:
<<Nerdeyse on yıl oluyor, zamanın bu kadar hızlı geçmesi sinir bozucu. Daha dün doğan Emre seneye okula başlıyor ve yaşlanmaya dair geçmişte okuyup burun kıvırdığım her şey şimdi daha cismani ve insancıl geliyor. Cahit Sıtkı’yı bile anlayabiliyorum, bekliyormuş bazı yaşları demek ki, bazı insanlar da. sadece şiirler değil.
On yıl olacak, Ankara’dan İstanbul’a gelmiştim sırtımda küçük bir el kamerasıyla. Görsel olan şeyin estetik hükmünü bile hakkıyla vermekten uzakken, utanmadan bir de eyleyen olmayı göze alıyordum. Sergilenmek üzere bir video çekecektim ve bir şeyin nasıl çekileceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. İstanbul’daki arkadaşlara da güveniyordum gerçi, yalan yok. Böyle bir deliliğe başka türlü girişmek zaten zor olurdu. Bir fikrim vardı ama, sergilenecek şeyin ne olması gerektiğini biliyordum. En azından bir cümlem vardı: “77 1 Mayıs’ı Unutulmaz”.>>
Şimdi, bir 1 Mayıs daha geldi. Newroz da gelmişti. Hıdrellez de gelecek. Yaz da gelecek ve geçecek. Ömrümüze bir kış daha eklenecek. Tavşanın topuğu gene toprağa, defneye değecek. Bu sene 30 Nisan’ın tarihler içinde bir manası var. Gene Pervaz’a yazdığı 8.8.15’e benzeyen. Onun da sonunda demişim:
<<Bu hafta, sekizinci ayın sekizi benim için mühim. Hiçbir şey değilse bile, misafirlere Mem û Zîn hediye edeceğim bir 8.8.15 yaşayacağım. Uzun yazmaya belki yerim dar ama yaz bu, geçer biliyorum. Gencecik canlar toprağa düşmesin, Esterhazy böyle cümleler yazmak zorunda kalmasın, Mem û Zîn hep hediye edilsin, çok ağızdan gülelim istiyorum. Çok mu şey istiyorum? Benimki anca saflık. >>
Bu defa adlı adınca bir Dawet hediye edeceğim üstelik. Risale de yazabilirdim buraya. Bir orman risalesi.
2007’den bu yana (yanlış saymıyorsam eğer) ilk defa 1 Mayıs’ta “alanlara, çok bilenmiş alanlara” çıkmayacağım. Bunun da manalar içinde bir manası var. Ve özrümün hoş karşılanacağı umudum.
Kadim zamanların rüzgâr isimlerini saymak istiyorum sadece ve onlar üzerine konuşmak. Sevincimi mahcup olmadan yaşayacağım bir zaman, bir toprak, bir ülke hayal ediyorum. Mutluluğun bölüşülmesinin, mutsuzluğun bulaştırıcılığından daha baskın olacağı bir vatan ümit ediyorum. İnsanlığın büyük bölümünün, insanlığın küçücük bir bölümü için hayatını heder etmediği, küçük atölyelerde, büyük fabrikalarda sağlıksız ve ışıksız yaşamadığı bir toprak parçası istiyorum. Bunun için de biliyorum, başlamakla bitirmek kardeştir. Nisanla mayıs kardeştir. İşçilerle ezilenler kardeştir. Mutsuzluğu itenlerle mutluluğu umanlar kardeştir. Ve nisanın, gün gelir büyük harfle yazıldığı bir 30’u da gelir.
Bazı pervazlar güllere bakar. Kendine Erzincanlı demek zorunda kalan Dersimli Cemal Süreya’nın güllerine, üstelik. “Gülün tam ortasında ağlıyorum” saadeti gibi. Bu Pervaz, içini açandır şimdi. Söyleşelim birbirimizle, bir kere gelmiş bulunduk. Çark, hem güzelliğe, hem bahara, hem güle dönsün. Bijî yeke Gulan’ê...
- Berberistan nereye düşer usta, Britanya nereye? 17 Temmuz 2016 01:00
- Lîs e* 03 Temmuz 2016 00:24
- Ramazan Demir için başıbozuk alıştırma 26 Haziran 2016 03:32
- Şimdilik afiyet olsun 19 Haziran 2016 03:57
- Hurşit Külter nerede? 12 Haziran 2016 04:15
- Yer yerinden oynamıyor 29 Mayıs 2016 00:57
- 15 Mayıs 2010 15 Mayıs 2016 00:52
- Urfa Mardin’e bakar, Toledo Diyarbekir’e 08 Mayıs 2016 01:00
- Zekât kadar özgürlük 24 Nisan 2016 01:00
- Durakta üç kişi 10 Nisan 2016 01:00
- Kamulaştırılan kimindir? 03 Nisan 2016 01:00
- Razı olmamak 27 Mart 2016 01:00