Bir suç duyurusu daha
Fotoğraf: Envato
Geçen hafta yargının uygulama hatalarından söz etmiştim. Ruhsal değerlendirmenin hekimin yaptığı muayenenin bir parçası olarak görülmemesi, değersizleştirilmesinin bedelini ödemek zorunda bırakılanlardan, çocuklardan, kadınlardan… Bu hafta bu uygulama hatalarına devam etmeye karar verdim. Yazacak çok acı var, sıkıntı var, kafamda kırk tilkinin kuyruğu birbirine dolanmış durumda ama alanımızın kongresindeydim dört gündür ve paylaştıklarımız çok canımı sıktı. Ateş de düştüğü yeri yaktı, söylemesem olmaz!
Adli Tıp Uzmanları Derneği’nin bir Eril Şiddet Çalışma Grubu var, birkaç yıldır verimli çalışmalar yapıyor. Kongremiz için de “Birlikte Tartışalım; Adalet mi, bekâret mi?” başlığı ile bir oturum hazırlamıştı. Mahkemelerden gelen dosyalarda çoğunlukla karşımıza çıkıyor ama Türkiye’nin dört bir yanından gelen örneklerde de aynı sorunun tekrar tekrar soruluyor olması bu yazının konusu olmayı hak etti. Türk Ceza Kanunu 2005 yılında yenilendiğinde, cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarını kapsayan olaylar kadın hakları mücadelesi yürüten tüm örgütlerin etkili müdahalesi ve yerinde bir yaklaşım ile “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında toplanmıştı. Eski yasal düzenlemede yer alan “ayıplı olma” kavramı ve bu kavram üzerinden şekillendirilen bekâret de tarihe karışacaktı ya da biz öyle bir yanılsamaya kaptırmıştık kendimizi. Yasal düzenleme olalı bir on bir yıl geçmiş ama savcıların, hâkimlerin soruları değişmemiş oysa. Cinsel saldırı suçlarında hala soruların arasına “bakire olup olmadığı”, “bekâretinin izale edilip edilmediği” iliştirilip duruyor. Yasal bir dayanağı var mı? Yok! Tıbbi dayanağı zaten yoktu, hatta hekimlik uygulamaları içinde “bekâret muayenesi” adı altında bir muayene 20 yıldan uzun bir süredir etik ilkelerin ihlali olarak kabul ediliyor. O zaman nereden kaynaklanıyor bu soru?
Toplumların sosyokültürel yapısı içinde eril yaklaşımın ne denli güçlü kökleri olduğunu biliyoruz. Cinsel saldırıya uğrayanın suçlandığı, damgalandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu önyargılardan muaf olması beklenen, yansız ve yüksüz bir yargılamayı gerçekleştiren yargı unsurlarını koruyacak, entellektüel bir yüceltmeye evriltecek bir mekanizma oluşturamadığımızda, bu temelsiz soruyu yanıtlamayan hekimler olsa bile, sorusuna yanıt alamadığı için dosyayı yeniden gönderip, ısrarcı olan yargı erki ile mücadele etmek zorunda kalacağız. Kalıyoruz da… Bu sorular ile karşılaştığımızda, neden böyle bir muayene yapmadığımızı, bu kavramın nasıl tıbbi yönden herhangi bir karşılığı olmadığını uzun uzun anlatıp yazıyoruz birçoğumuz ama pek çok genç meslektaşımız da farkında olmadan bu zorlamalara boyun eğip o neden istendiği belli olmayan yanıtı veriveriyor. Böylece yanlışın yeniden üretimi, kök salması ile karşı karşıya kalıyoruz.
Bekâretin üzerinden bir aklama çabasının içine girmesi için olanak yaratmış oluyor yargı cinsel saldırı olaylarında. Zaten bakire değilse o kadar üzülmeyecek, bir zamanlar seks işçilerinin cinsel saldırılarına ceza indirimini mümkün kılan o dehşet verici yasal düzenlemede olduğu gibi kıyısından köşesinden gerekçe üretip cezayı azalttıkça azaltacak. Bekâret takım elbiseye karşı yoksa! Zaten cinsel saldırı da şehevi arzuların tatmini için değil mi? Olur o kadar… Oysa cinsel saldırı eril şiddetin iktidarını meşrulaştırma aracı ve bekâret de bu iktidarın en görünür yüzü. Bekâreti bozan kimse, iktidar da odur bu coğrafyada. Mülkün hakiki sahibi, en hakikisinden hem de! Yasayla, bilimle barışık olmayan bir iktidar algısının kendisini temize çekme aracı.
Oysa bu uygulamalar; hani yargı tüm unsurları ele aldı diyelim, oldu ya, kasıtlı bulmasa bile en azından mesleki uygulama hatası olmaz mı? Yargı kararlarına yansıyan yüzüyle baktığımızda; bir cinsel saldırının bekâret üzerinden yok sayılmasının bedelini ödemek zorunda bırakılan kadınlar adına dava süreçleri işletsek örneğin, en hafifinden bilinçli taksirden kusurlu bulmaları gerekmez mi sebep olanları? O zaman bir suç duyurusu daha yapalım bu soruyu sorarak cinsel saldırı olaylarının eksik, yanlı ve yanlış değerlendirmesine yol açanlar, yargıyı etkileyenler hakkında!
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26