04 Mayıs 2016 00:54

Demokratik temsilin ‘oy birliği’ ile imhası ve tarihsel arka planı

Demokratik temsilin ‘oy birliği’ ile imhası ve tarihsel arka planı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu ülkede burjuva demokrasisi oluşum süreçlerinden itibaren sancılı ve kendisine karşı haklı güvensizlikleri besleyen bir tarihsel düzlemde gelişti.

Jön Türk Hareketi ve onun devamı olan 1908 devrimi bir burjuva hareket olarak, alt sınıfların hareketlenen kesimlerinin desteğini de alarak ortaya çıkmıştı. Sultanın mutlak iktidarının sınırlandırılması ve meşruti bir monarşinin kurulmasını takiben burjuva iktidarın politik temsilcisi İttihat ve Terakki Partisi, 1908 devriminin sınırlı ve güdük burjuva demokratik platformunu da bir yana attı. Başta Ermeni Soykırımı olmak üzere, azınlıklara karşı zorla göç ettirme ve mülksüzleştirme üzerine kurulu bir terör politikası uyguladı. 

O günden bugüne, Türkiye’de hiçbir burjuva hareket ve burjuva partinin demokratik vaatleri bir söylemin ötesine geçmedi. 

AKP’nin dokunulmazlıkların kaldırılması teklifinin görüşüldüğü Anayasa Komisyonunda yaşananları değerlendirirken, aktüel gelişmelerin ötesinde bu tarihsel ve sınıfsal düzlemi hatırlamak faydalı olabilir.

HDP Milletvekillerinin linç edilmeye girişildiği saldırıda AKP ve MHP’lilerin birlikte hareket etmesi, CHP’lilerin de, genel başkanları AKP’nin dokunulmazlıkların kaldırılması teklifine ‘evet’ diyeceğini belirtmiş bir partinin vekilleri olarak ayırmaya çalışmakla yetinmeleri aynı sınıf politikasının farklı düzlemdeki yansımaları olarak aslında aynı kareyi tamamladılar. 

‘Açılım’ ve ‘müzakere’ söyleminden linç sürecine gelen AKP’nin bu tavrında, Türkiye burjuvazisinin en pragmatist ve gerici özellikleri kendisini dışı vurdu. 

Bugün Cizre’de yaşananlar konusunda AKP ve MHP’nin ortak hareket ediyor olmasının tarihsel arka planını bu topraklarda Ermenilere 1915’te yaşatılanlara kadar götürebiliriz.

Elbette aynı nehirde iki kere yıkanılmıyor ve tarih aynı biçimde tekrar etmiyor. Ama hiçbir şey de tarihsiz bir biçimde önümüze düşen ‘talihsiz’ olgular olarak gerçekleşmiyor.

Linç pratiği bakımından, Türkiye’de burjuva partilerin, kendileri için tehdit olarak gördüklerine karşı başka sabıkaları da var. 19 Şubat’ı 20 Şubat’a bağlayan gece yarısı TBMM Genel Kurulunda TİP’li milletvekilleri Adalet Partili milletvekilleri tarafından linç ediliyordu.

Çetin Altan 21 Şubat 1968 günü yayımlanan Akşam Gazetesi’ndeki Taş başlıklı köşesinde saldırıyı şöyle anlatmıştı: “Bu gece saat ikide bütün AP milletvekilleri üstümüze hücum ettiler. Biz sekiz kişiydik. Yunus Koçak’ın kafasına tabanca kabzası ile vurdular. Yunus kanlar içinde hastaneye kaldırıldı. Beyninin röntgeni alındı. Başına beş dikiş atıldı. 

“Benim üstüme kaç kişinin çullandığını hatırlamıyorum. Yirmi otuz olmalı. Sıraların arasına düştüm. Tekmeleyip çiğnemeye çalıştılar. Sadun Aren’in sol gözü bıraktığım zaman henüz iyi görmüyordu. Nebioğlu’nun boğazına sarılmışlar, Ali Karcı’yı, Rıza Kuas’ı yumruklamaya kalkmışlardı.

“Zorla bizi Meclis salonundan dışarı çıkarıp atmak istiyorlardı.”

Ve 48 yıl sonra HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken, yine Meclis çatısı altında, AKP’li milletvekillerinin benzer bir saldırısının hedefi oldu. Baluken olayın ardından twitter hesabından durumunu şu cümleyle paylaştı: “Linç girişimi esnasında omzumda çıkık oldu.”

Ve TİP’lilerin uğradığı saldırı ile HDP’lilerin uğradığı benzer saldırının arasında DEP’lilerin siyaseten linçe uğraması var. Dokunulmazlıkları kaldırılan DEP milletvekilleri 2 Mart 1994 günü TBMM çıkışında sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alınarak cezaevine konuldular. 

AKP’lilerin önceki gece HDP’lilere yönelik saldırılarının AKP’li Mehmet Metiner’in, görüntülere de yansıdığı gibi HDP’li Garo Paylan’ı hedef alıp çekiştirmesinin ardından başlamış olması da not edilmesi gereken bir başka nokta. Bu ‘seçiciliği’ alın 1915’e kadar götürün. 

Ve bu saldırıların ardından HDP’li vekillerin komisyondan çekildiklerini açıklamalarıyla oluşan tablonun iktidar açısından yıpratıcı bir etki yaratmaması için iktidar medyası da hemen harekete geçti. Yeni Şafak’ın, dokunulmazlıkları kaldıran anayasa değişikliğinin komisyonda geçişini bir başka Ermeni milletvekilinin, AKP Milletvekili Markar Esayan’ın twitter hesabından yaptığı açıklama ile duyurması manidardı. Esayan şöyle yazmıştı: “Dokunulmazlıkları kaldıran anayasa değişikliği maddesi tasarısı Anayasa Komisyonunda katılanların oy birliği ile kabul edildi.”

Demokrasilerde oy birliğinin her zaman bir kararın demokratik olduğunu göstermeyeceğini, bazen bir ‘azınlığın’ fiziki ya da iradi açıdan imhasının da ‘oy birliği’ ile gerçekleştiğini hatırlatmaya gerek var mı?    

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa