Davutoğlu dönemi kapanıyor. 22 Mayıs’ta yapılacağı açıklanan olağanüstü kongreyle birlikte iktidar partisinin genel başkanı da, memleketin başbakanı da değişecek.

Davutoğlu, yaptığı basın toplantısında, bu gelişmenin kendi tercihi olmadığını belirtti. Zaten iktidarda, muhalefet de bu değişikliğin başkanlık sistemine geçiş merkezli bir gündem olduğu konusunda mutabık. Tartışılan ise geçiş sürecinin yol haritası. Bu bağlamda Suriye operasyonundan referanduma hatta erken seçimlere kadar birçok senaryo dillendiriliyor.

Bu arada resmi açıklamalarda “geçiş süreci” diye söz edilse de, fiili başkanlık sisteminin epeydir yürürlükte olduğu da bir gerçek. Davutoğlu’nun “zaruret” diye nitelendirdiği kongre süreci ve bu kararın alınış biçimi ise fiili başkanlık rejiminin parti kadrolarının yanı sıra artık kabineyi de doğrudan biçimlendirme aşamasına geldiğini gösteriyor.

Yeni Başbakanın kim olacağı bugün itibarıyla belli değilse de, iktidar partisi mensuplarının bu süreci “düşük profilli başbakan” arayışı ile açıklamaları son derece çarpıcı. Gerekçenin “iki başlılığı engellemek” olması ise AKP’nin sadece Anayasa ile değil kendi kendiyle de çeliştiğinin açık ispatı.

Zira çok değil, bundan sadece iki yıl kadar önce bugün değiştirilmeye çalışılan çift başlı model, aynı iktidar tarafından, yeni Türkiye demokrasisinin alameti farikası olarak önümüze koyulmuştu. Buna göre Cumhurbaşkanı ve Başbakanın her ikisinin de seçim kazanarak gelmiş olması milleti devletle barıştıracak sihirli formüldü. Böylece “milli irade” önündeki her çeşit devlet iradesi ortadan kalkmış olacaktı. Ve o zaman bu sisteme karşı çıkanların tümü elbette ki, vesayet yanlısı darbecilerdi(!)

Bugün geldiğimiz yepyeni Türkiye aşamasında ise aynı iktidar görevdeki Başbakanın kendi iradesi dışında çekilmek zorunda kalmasını “çift başlılığı ortadan kaldırmanın gereği” olarak açıklıyor. 

Karşı çıkanlar mı? Onlar yine “darbeci”. Üstelik “vesayetçi” niteliklerine artık “vatan hainliği” de eklenmiş durumda!

Anayasaya aykırılık tartışmalarına gelince...

İktidarın bu konudaki tutumu son derece net ve tutarlı. Bir dizi uygulamanın Anayasa ile çeliştiği konusunda muhalefetle mutabakat içindeler. Ancak bu çelişkiyi gidermek konusunda Anayasaya uygun davranmak yerine, Anayasayı Cumhurbaşkanının iradesine uydurmak gerektiğini savunuyorlar.

Demokrasinin biçimsel nitelikleri bakımından bile ibret verici olan bu yaklaşım, burjuva demokrasileriyle otoriterlik arasındaki mesafenin aslında ne kadar kısa olduğunu görebilmemiz bakımından ise oldukça önemli. Burjuvazinin denetimi altındaki bir demokrasinin sadece sınıfsal haklar için değil, oy kullanmak dahil, biçimsel nitelikteki haklar için bile büyük bir tehdit olduğunun göstergesi. 

Nitekim TBMM’de bir yandan kiralık işçilik düzenlemesi yasalaşırken, bir yandan da HDP’li vekilleri Meclisten atma çalışmaları yapılıyor. “Köle olmayacağız” diyen işçilerle, “irademe dokunma” diyen seçmenlerin ise her ikisi de polis gücüyle bastırılıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Palavra çöktü

Palavra çöktü

Merkez Bankası, 2025 yıl sonu enflasyon tahminini, daha yılın ilk sunumunda yüzde 21'den yüzde 24'e yükseltti. Enflasyonu düşürme bahanesiyle 20 aydır ücret ve maaşlara saldıran ekonomi yönetiminin hiçbir öngörüsü gerçekleşmedi. Enflasyonun temel sebebinin iç talep ve ‘ücret artışları’ olduğu palavrası tamamen çöktü.

2025’te asgari ücrete yüzde 30 zam

Memur ve emeklilere yüzde 11.54 zam

İşçi emeklilerine yüzde 15.75 zam

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et