08 Mayıs 2016 01:00

O kartal, Odisseus’un ta kendisiydi

O kartal, Odisseus’un ta kendisiydi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kraliçe Penelopeya; karşısında oturan dilenci kılığındaki yorgun ihtiyarın, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra dönebilen kocası kral Odisseus olduğunu bilmiyordu! Onu kendilerine sığınan bir gariban olarak görüyordu...
Söz arasında kraliçe Penelopeya, son gördüğü düşünü anlattı ona... Bir kartal gelip sarayın bahçesindeki yirmiye yakın kazın boyunlarını kırıp kırıp yerlere sermişti! Daha sonra geri dönen kartal dile gelip; ‘Ey Penolepaya, sakın ürkme! Ben senin evine Zeus’un kartalı kılığında gelip o kazları kırıp geçirdim. Ben geçekte senin kocan Odisseus’um. O kazlar da evin varını yoğunu sömüren arsız damat adayları!” demişti.”

KOCAN ODİSSEUS GELİP ONLARI KOVACAK!

Odisseus birden Penelopeya’ya çevirdi bakışlarını... İçi kıpır kıpır etmeye başladı mutlulukan. Öyle ya, karısı demek onu hiç unutmamış, hep onu  bekliyordu yıllardır!..
Penelopeya; “Bu düş için sen ne dersin, sevgili konuğum?” diye sordu.
Odisseus da, içinde birden harlayan bir sevinçle; “Gördüğün düş çok açık-seçik, kraliçem!” dedi. “Kocan Odisseus gelip bu soysuz egemenleri temizleyecek! Hem sen, hem halk kurtulacak!”
Bu yanıt üzerine; “Ah, keşke dediğin gibi kolay olsaydı işerim” diye anlatmaya başladı Penelopeya. “Bu düş, kocama kavuşmak için duyduğum o dizginsiz hasretimin bir belirtisi olmalı! Bir şeyimi daha söyleyeceğim: Evet, yarın burada, benimle evlenmek isteyen o damat adayları arasında bir yarışma düzenliyorum. Kocam Odisseus, o uğursuz savaşa katılmadan önce böyle yarışlar düzenlerdi: On iki baltayı yan yana dizerdi. Sonra da karşılarına geçip yayından saldığı oku, baltaların arasından geçirirdi. Bu yarışta kimse onun gibi başarılı olamazdı! Şimdi beni isteyen o adamlar arasında ben de böyle bir yarışma düzenleyeceğim. Yarışı kazananla evlenmek üzere bu evimden ayrılacağım. Artık yetişkin oğlum Telemahos da, bu arsız adamlardan kurtulacak! Ama evimi, kocamı hiç unutmayacağım!”
Bu sözlerin ardından öylece dalıp gitti mahzun ve güzel Penelopeya. İçinden gelen ağlama isteğini zorlukla dizginledi. Ama karşısında oturan dilenci kılığındaki Odisseus da; “Ey Odisseus’un saygıdeğer eşi, çok güzel düşünüyorsun. Ama bana öyle geliyor ki, bu yarışmada adaylar daha yaylarını gerip baltaların arasından oku geçiremeden, Odisseus hop deyip gelecek buraya! O soytarıların hepsinin hakkından gelecek!”
Bu sözleri dinleyen Penelopeya da gülümseyerekten; “Ah, sevgili konuğum, sabaha az kaldı. Ne güzel şeyler söylüyor, içimi açıyorsun. Ama senin de benim de uyumamız gerek artık. Sen burada kalırsın. En iyisi ben, üst kattaki odama çıkayım...”
Odisseus yan odaya geçti. Sütanası Eurikleya Nine, onun dilenci kılığında Odisseus olduğunu biliyor, ama kimselere söylemiyordu. Oğlu gibi sevdiği ve memesindeki sütüyle büyüttüğü yorgun Odisseus, rahat rahat yatıp dinlensin diye, gelip onun üstünü sessizce örtüp gitti...

GÖREVLİ KADINLARI ZORLA ALIP GÖTÜRÜYORLARDI...

Odisseus tam dalacağı sırada, konakta çalışan kadınların sesleri gelmeye başladı kulağına... Karısı Penelopeya’nın damat adaylarından bazıları; kollarından tuttukları konağın görevli kadınlarını, zorla çekiştirerekten kendi odalarına alıp götürüyorlardı! Her gece aynı saatte yaptıkları gibi...
Odisseus’un yüreğine, bir zıpkın saplanır gibi oldu! Öyle ya, hangi birine yansındı başına gelenlerden? Troya’daki o ilençli savaşa katıldığından beri, neler neler gelmemişti başına! Oysa ne güzel bir ülkenin kralıydı o savaş öncesi! Halkıyla el eleydi. Çoğu zaman aynı işi yapardı onlarla birlikte: Sabanla toprağı bile sürer, tanrıça Demeter’in bereketli buğday tanelerini avuç avuç saçardı o sürdüğü topraklara... Sevgiyle saçtığı o tohumlar, coşkuyla çatlayıp altın başaklara dönüşürlerdi. Sürülerinin başında olurdu bazan. Ney çalmasını, yanık ezgiler döktürmesini de bilirdi.

SENİ VE HALKINI BENİM ÜLKEME GETİRECEĞİM!

Troya’da savaşırken bu gerçekler gözlerinin önünden hiç gitmemişti. Aynı saflarda çarpıştığı kral Meneleos bir gün; “Bu savaştan sonra sağ salim ülkemize dönersek, ne yapacağım biliyor musun?” demişti ona bütün içtenliğiyle. “Ülkemde bir konak yaptırıp oraya getirteceğim seni. Senin halkını da kendi ülkeme çağıracağım. Benim ülke senin halkını da rahatça besler... Böylece birbirimizden uzak yaşamayız!”
Sonra da o ok yağmurları, kalkan şakırtıları arasında, gizli gizli ağlamışlardı...
Bütün bunları düşünürken, üretim ve bölüşümün el ele, kardeşçe yapıldığı o eski güzel günlere yeniden dönüşün eşiğinde olduğunu duyumsadı birden...
Ve tanrıça Atena da; hemen bulutların üstündeki Olimpos’tan inip, çok sevdiği Odisseus’un göz kapaklarına, uyku üfleyip gitti...
***
Ve bir şiir...
BİRDEN ISINIR YÜREĞİM
Çok zor zamanlar olur
Sormayın öylesine işte
Dile gelmez bir iç acısıdır hani
Ağaçlara assa insan o yüreğini
Ağaçlar dayanmaz yıkırdı

Derken tıklatır kapıyı camları
Gagasıyla Sarıkuşum
Açar açmaz penceremi
Dalar odama
Artık uyanır şiir defterim
Ve okşadıkça duvarları kanatlarıyla
Isınır hem yüreğim
Hem bu acılı dünya
Yasemin kokularıyla.
Yaşar ATAN

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa