08 Mayıs 2016 01:00

Mağluptur bu yolda galip

Mağluptur bu yolda galip

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz hafta salı, Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle ünümüz yine sınırları aştı, çoğu toplantının bir oturumu “Ne olacak bu Türkiye’nin hali”ne ayrıldı. Sevgi Akarçeşme, Frederike Geerdink, Sezin Öney ve ben Brüksel’de Avrupa Gazeteciler Federasyonu davetlisi olarak kadın bakışından Türkiye’de medya özgürlüğünü anlattık. Türkiye’de alışık olmadığımız kadar bir kalabalık vardı. Ardından başka ülkelerde ne olup bitiyor diye girdiğim bir sonraki oturumda da konu dönüp dolaşıp Türkiye’ye geldi.
Bizim oturumda katılımcılar ilgiyle bir sonraki aşamanın ne olacağını sordular. Hepimiz devletin gözünde “terörist” miydik? Çözüm neydi? Ülkeden kaçmayı düşünüyor muyduk? Korkmuyor muyduk? Dedik ki “terörist” olarak yaftalanmak piyango gibi, imzacı olduğum halde bana ya da diğer imzacılara vurmaz ama dört arkadaşımızı 40 gün cezaevinde tutar. Aynı haberin daha önce yayımlanmasına, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen tanımı ve cezası dahi olmayan “devlet sırrının” ifşası nedeniyle Can Dündar ve Erdem Gül’e 5’er yıl (Can Dündar’a artı 10 ay) hapis cezası verilir. İçeriği tamamen haber paylaşımından (ki bir tanesi BBC haberi, bir kısmı başka haberlerin, köşe yazılarının retweet’i) oluşan tweetleri nedeniyle Hamza Aktan’ın evi basılır gözaltına alınır, aslında ciddi bir ceza olan adli kontrolle serbest bırakılır. Organize kampanyalarla gazeteciler sosyal medyada hedef gösterilir, kadın gazetecilere cinsel saldırı tehdidi içeren mesajlar yollanır, gazeteciler bu saldırılar karşısında şikayetçi olmayı akıllarına bile getirmezler çünkü sonuç almayacaklarını bilirler. Herkes piyango bana çıkacak mı, ne zaman çıkacak diye bekler. Asıl ceza budur.
Geçen hafta gazetelerin pek çoğunun manşetini bu hak ihlalleri oluşturmuyordu elbette, ilk sayfalarda renkli Avrupa haritaları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz olarak hangi ülkelere seyahat edebileceğini muştuluyordu. AB Komisyonu Schengen ülkelerine vizesiz seyahat için Avrupa Parlamentosu ve AB ülkelerine tavsiye kararı aldı. Karar önce Avrupa Parlamentosunda ardından AB Konseyinde oylanacak. Komisyonun tamamlanmasını istediği kriterler arasında Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapılması ve terör tanımının AB ile uyumlu hale getirilmesi var. AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır “Siyasi iltica taleplerinin patlamasından endişe ediyorlar” diyor, çözümü ise onları böyle bir şey yaşanmayacağına konuşarak ikna etmek. Nasıl ikna edecek merak ediyorum. En son CHP Heyeti’nin Cizre Raporu’nda operasyonların asker ve sivil ayırmaksızın can kayıplarına yol açtığı, insan bedenlerinin DNA tespitine olanak vermeyecek boyutta yanık olduğu, bodrumlarda insan bedenlerine ait kemik ve organ parçalarına rastlandığı, yaşam alanlarının ağır silahlar, tanklar ve uçaksavarlar ile orantısız güç kullanılarak yerle bir edildiği, bölge halkının yoğun bir duygusal travma yaşadığı ve duygusal kopuşun eşiğinde olduğu ifade edildi.
Erol Önderoğlu’nun hazırladığı BİA Medya Gözlem Raporu’na göre 40 gazeteci Terörle Mücadele Kanunu (TMK) uyarınca 642 yıl hapis istemiyle yargılanıyor, içinde bulunduğumuz yılın ilk üç ayında beş gazeteci beraat etti, iki gazeteci toplam 2 yıl 6 ay hapse mahkum edildi. 18 gazeteci hakkında dava düşerken beş yeni dava açıldı. Sekiz gazeteci hakkında ise TMK’den yeni soruşturma açıldı veya suç duyuruları yapıldı.
İktidarın hak ihlaline uğrayan insanların iltica etmemesi için uyguladığı tek yöntem “yurt dışına çıkış yasağı, adli kontrol” tedbirleri almak. Bozkır ikna ederken bunu mu kullanacaktı bilemiyoruz ancak zaten bu ikna planı cuma günü Erdoğan’ın Komisyonun talebine “Kusura bakma, hadi bakalım, biz yolumuza gidiyoruz. Sen de yoluna git. Kiminle anlaşabiliyorsan, onlarla da anlaş” demesiyle suya düştü. Bozkır’ın itiraz etmesi pek mümkün değil, neticede iktidar partisi üyelerinin siyasi akıbetleri bir pelikan kuşunun gagasında…
Yayımlandığı akşam pek ciddiye almadığımız Pelikan Dosyası’nda yazılanlar başbakanı koltuğundan etti, hükümeti düşürdü. Dosyada başta Davutoğlu ve ona destek çıkan gazeteciler ‘Reis’e ihanetle suçlanıyordu. Suçlamalar arasında batı ile iyi ilişkiler kurmak, Doğan medyası ile iyi geçinmek, Can Dündar’ın serbest kalmasına sevinmek, akademisyenlerin imzaladıkları metin nedeniyle ‘Reis’in tavrını eleştirmek gibi iddialar var. Davutoğlu görevi bırakıyor, “başarı” diye saydığı onlarca insan hakları ihlaline helallik isteyerek. Yerine gelecek ismin Erdoğan’ın sözünden çıkmayacak, pelikanların suç saydıklarını yapmayacak bir isim olacağını tahmin etmek için TV analisti olmaya gerek yok. Bundan böyle AB kendi yoluna biz kendi yolumuza gideceksek bizim yol epey karanlık…
AB’nin ‘mülteci krizi’ nedeniyle görmezden geldiği hak ihlallerine karşılık kapısında yeni göçmenler bulma olasılığı yüksek. Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün sınırları kurşunlarla parmaklıklar arasına kadar geriledi. ‘Eski Türkiye’de gazeteciler öldürülüyordu, en azından onlar geride kaldı’ diyenler duruşma günü onca güvenlik önlemine karşın Çağlayan Adliyesi önünde Can Dündar’a sıkılan Yağız Şenkal’ı yaralayan iki kurşunla kendilerine gelmişlerdir herhalde. Saldırı anı görüntülerini bir savcılık talebiyle uydudan çıkarılırken sessiz kaldıkları, destek olmadıkları imc TV’nin kamerasından verdi bazı kanallar. Bu utanç bu yolda birlikte yürümek gerektiğini biraz olsun hatırlatır umalım, yorulduk ama yol uzun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa