Gündemimiz mi?
Bir gündemimiz var mı?
Kendimizin belirlediği bir gündemden söz ediyorum…
Kendi kendine burnunun ucuna homurdanır gibi, herkes bir şeyleri eleştiriyor, yakınıyor.
Eleştirilenlerden hemen hiç karşılık yok. Köpeksiz köyde imişler gibi bildiklerini okuyorlar. Ya da yalan dolan küfrediyorlar…
Kimi kez kuşkulanıyorum, böyle olması, içten- dıştan tasarlanmış bir izlence mi yoksa?
Geçmişten bildiğim, ikinci elden de olsa yaşadığım bir şeyler var. Belki biliyorsunuz, Almanya’da tamamladım yüksek öğrenimimi. Hemen savaştan sonra… Yakın dostlarım arasında her şeyi doğrudan yaşamış olanlar vardı. Onlardaki izleri saptadığımda, ya da yaşadıklarını dinlediğimde kendi başımdan geçmişçesine etkileniyordum. Bu konulara özellikle duyarlı olmamın nedeni kuşkusuz bu… Bir filmin kopyasını izler gibi oluyorum çoğu kez. Ne denli benziyor bilseniz…
Bir adam çevresine bilisizleri ya da göbeklerinden bağladığı kişileri ne kolay toplayabiliyor. Sonra da bütün bir toplum için ne büyük sakınca oluşturabiliyor.
1930larda bir adam koskoca bir toplumu nasıl kandırabildi, kötü yollara götürebildi, batırabildi…
(Elbette yalnızca bir adam değildi. Anamalcılar arkasındalardı…)
O koskoca toplum yalnızca yenilmedi, 50 milyondan çok kişinin ölmesine neden olundu. Alman kentlerinin çoğu neredeyse tümüyle ören yerine döndü.
(Ben gördüğümde izler silinmemişti daha…)
Çoğu kişi “cinayet”ler işlediler ya da ortak oldular. Yaşamlarının sonuna dek de bu en ağır yükü omuzlarında taşıdılar.
Bu denli saf, kör, sağır olunamazdı ama olundu.
Neden?
Çünkü herkes kendine sıra gelinceye dek sustu. Brecht’ in dediği gibi …
Bu denli bilisiz olunabilir miydi? Hele bir Avrupa (?!) toplumunda… (Sözüm ona uygar bir toplumda…)
Ülkelerini bırakıp kaçanlar, olanı biteni anlatıyorlardı ama, inanılmıyordu onlara. İnanın ben de anlattığımda, (dedim ya ikinci elden üstelik) en yakın arkadaşlarımı bile inandıramadım.
Şimdi de inanılmıyor.
Ülkemizde olanı biteni büyük çoğunluk izlemez durumda. Komşu ülkelerde olanı biteni de… Kapkaranlık bir örtünün ucunu azıcık kaldırmağa kalkışanların, Almanya’ da olduğu gibi, başlarına gelmeyen kalmıyor. Dile kolay, bir kişinin yaşamından beş yıl nasıl silinir? Kamuoyu, hem dışarıdan hem içeriden bu denli nasıl aldatılabilir? Oysa her şey öylesine göz önündeki… Çocuk mu aldatılıyor?
Bunları görmekle ödevli olanların, görmeğe zorunlu olanların da gıkları çıkmıyor.
Eleştirilecek değil, karşı çıkılıp, doğrular en küçük ayrıntıya dek anlatılacakken, eleştirdiklerinin gündeminden ayrılanamıyor. Çizilen yolda sözler ediliyor durmadan.
Gündemi yüz yıl değil, yüzlerce yıl önceye götürmeğe çalışanların tam da istedikleri gibi davranılıyor. Birileri çalıyor, gerisi oynuyor gibi…
Yetmez mi ?
Daha ne süre gündem yaratamayanlar olarak yaşayacağız?
Koskoca bir “tarih” 10-15 yıl içinde ters yüz edilmeğe çalışılabiliyor.
Çok mu yürekliler? Yok canım! Bilisizlerin yürekliliği bu kuşkusu… Aslında ödleri kopuyor.
Tekilin gündeminin yetmediği günlerdeyiz. Çoğulun gündemini yazarlar, çizerler, sanatçılar, aydınlar oluşturacaklar. Gündemin oluşturulamamasından da onlar sorumlu elbette…
En büyük sorumluluk günlerimizde analar günü, babalar günü, bilmem neler günü gibi anamalcıların gündemleriyle mi uğraşacağız.
Evrensel'i Takip Et