15 Mayıs 2016

Tanrıça Atena onu izledi hep

Yunanistanlı kral Odisseus; Troya savaşı sonrası deniz yoluyla ülkesine dönerken, tanrı Poseydon onun bütün gemilerini batırdı... Ve saldığı azgın rüzgârlarla da, onu savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına, rasgele sürükleyip götürdü... 

Fayaklar halkı; günlerce ağırladıkları savaş yorgunu kral Odisseus’a, barış ve sevginin simgesi birsürü armağan sundular ve onu özel olarak donattıkları bir barış gemisiyle, yirmi yıldır ayrı kaldığı ülkesine yolcu ettiler... 

Gemi demir aldıktan birsüre sonra kral Odisseus, o savaş yorgunluğu içinde uyuyakaldı...

Ve şafak tanrıçası Eos; yeri göğü yeşile, maviye, safran sarısına boyamaya başladığında da gemi, Odisseus’un ülkesi İtake Adası’na usulca yanaştı... Tayfalar, uyuyan Odisseus’u uyadırmadan kucaklayıp sahildeki bir zeytin ağacının altına bıraktılar. Fayaklar halkının sunduğu paha biçilmez barış armağanlarını da, gemiden alıp yanına koydular. 

Sonra da gemi, geri dönüş yolculuğuna başladı.

DENİZLER TANRISI ÇOK ÖFKELENDİ...

Olup bitenleri öfkeyle izleyen denizler tanrısı eli yabalı Poseydon; diş bilediği Odisseus’u gönlünce cezalandıramadığı için, o sırada Kazdağları’nda dinlenen Baştanrı Zeus’un yanına gitti doğruca... Poseydon zarzor bir merhaba dedikten sonra hemen Odisseus’a kol kanat geren kızı tanrıça Atena’dan dert yandı Baştanrı Zeus’a. Çünkü denizler ve anakaralar tanrısı Poseydon; tanrı buyruklarını dinlemeyip kendi aklının yolunda giden Odisseus’u ve ona yardım eden barışçı Fayaklar halkını cezalandırmak istiyordu. Poseydon durumu iyice açıkladıktan sonra Baştanrı Zeus; istediğini yapmakta özgür olduğunu söyledi kardeşi Poseydon’a.  “Hemen gidip Fayaklar denen o halkı cezalandıracağım!”dedi tanrı Poseydon da sevinçle..“Görsünler bakalım, tanrının cezalandırdığı bir insana kılavuzluk edip kurtarmak neymiş! En ağırıma giden şey de, oğlumu kör eden Odisseus denen bir dikkafalıyı; Fayakların, birsürü armağanla ödüllendirmeleri!.. Evet, şimdi gidip Fayakların o barış gemisini taşlaştıracağım! Oturdukları adanın çevresini de, kayalık ve yüksek bir dağla çevirip onları tutsak edeceğim!..”

Bu sözlerden sonra tanrı Poseydon, hemen kardeşi Baştanrı’nın yanından ayrıldı. Doğruca buyruğu altındaki denize ulaşıp saldığı fırtınalarla kopardığı dalgaları yara yara, kendisine eşlik eden deniz yaratıklarıyla birlikte, doğruca Fayakların ülkesine gitti... Fayakların sahildeki barış gemisini, elindeki üç dişli yabayla hemen taşlaştırıverdi!..

Tam bu sıralarda da, yıllar sonra ülkesine dönebilen savaş yorgunu Odisseus’un yanına; daldığı derin uykulardayken, onu zor zamanlarında yalnız bırakmayan tanrıça Atena geldi... Atena; kral Odisseus uyandığında, onu ülkesine çöreklenen hasımları görüp tanımasın diye adayı, sis ve bulut kümeleriyle doldurdu...

Çünkü Troya savaşları sırasında Odisseus’un başsız kalan ülkesini; bir kene sürüsü gibi asalak soylular sarmış, halkın ve sarayın birikimlerini habire arsızca sömürmeye başlamışlardı. Üstelik bu soylu egemenlerden bir kısmı; onun sözde dul kalan karısı güzel Penelopeya’yla evlenebilmek için konağına yerleşmişlerdi.  

Kral Odisseus’un halkı ve ailesi artık bu egemen asalakların elinde bir oyuncaktı. İşte tanrıça Atena; Odisseus’un halkını ve ailesini bu  asalaklardan kurtarmasını ve adasını, Akdenizli bütün halklara örnek olacak bir ülkeye dönüştürmesini istiyordu... 

ODİSSEUS ÇOK BECERİKLİYDİ

Odisseus’un bunları gerçekleştireceğine kesinlikle inanıyordu. Zaten Odisseus; bir kral olmasına karşın, tarlasını süren bir çiftçi; aygıt kullanmasını bilen bir zanaatçı, sürülerini otlatan bir emekçiydi aynı zamanda!.. İnsanı köleleştiren o anlamsız yasakları kırmaktan çekinmiyordu. Örneğin Troya’dan dönüşü sırasında, tanrı Poseydon’un egemenliği altındaki denizleri bekleyen tek gözlü canavar oğlu Polifemos’un gözünü kör etmişti. Haliyle bu yüzden de, denizler tanrısı eli yabalı Poseydon, ona tepeden tırnağa öfke kesilmişti.

Ne var ki savaş tanrıçalığını bırakıp akıl ve sanatlar tanrıçalığına doğru evrilen gök gözlü tanrıça Atena da; o çok sevdiği Odisseus’u, barışçı bir misyonla görevlendirmek istiyordu... 

İşte tanrıça Atena bütün bunları düşünürken, Odisseus da derin uykusundan aniden uyanıp hemen ayağa kalktı. Çevresine bakındı birsüre; ama tanrıça Atena’nın doldurduğu sis kümeleri yüzünden hiçbirşeyi görüp tanıyamadı. Ne limanı, ne kayalıkları...”Amanın, beni gene yanlış bir yere getirdiler!.. Kimbilir burada da ne biçim yaratıklar vardır!  İnsanları konuksever değilse, ben ne yaparım şimdi!..”diye kendi kendine söylenip dövündü birsüre...

ÜLKESİNİ TANIYAMADI ODİSSEUS...

Sonra az ötesindeki armağanlar yığınını gördü....Masum kanları dökerek Troya’dan yağmaladığı ganimetler değildi bunlar!..Kendisini buraya getiren barışsever Fayaklar halkının armağanlarıydı. “Şimdi bu barış armağanlarını nasıl koruyacağım ben?”diye yeni bir hüzün sarmalına daha dolanır gibi oldu....

İşte tam o anda, gencecik çoban kılığına bürünmüş tanrıça Atena çıkıverdi karşısına...

Ve kendisi savaştayken, ülkesinde olup bitenler hakkında bilgiler vermeye başladıona
***
(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
- AKDENİZLİ TANRILAR (Y. ATAN-Evrensel Basım Yayın, 2. baskı).
- AKDENİZ MİTOLOGYASNDAN EFSANELER (Y. ATAN-Evrensel Basım Yayın)

Evrensel'i Takip Et