Sykes-Picot'un 100. yılında hayal ve gerçek!
Fotoğraf: Envato
Başbakanlıkta artık günleri sayılı olan Davutoğlu, Şubat ayında Mardin’de yaptığı bir konuşmada “Şimdi ya Kut’ül Amâre kazanacak, ya Sykes-Picot kazanacak” demişti. Kut’ül Amâre, önceleri Alman Mareşal Goltz’un ve ardından Halil Paşa’nın komuta ettiği Osmanlı ordusunun İngiliz ordusunu Irak cephesinde yenilgiye uğrattığı muharebenin adı. Sykes-Picot ise bu muharebeden iki hafta sonra İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin (sonra Çarlık Rusya’sını da dâhil ettikleri) Osmanlı topraklarını paylaşım anlaşmasının adı idi. Gerçek şu ki, Kut’ül Amâre muharebesinin kazanılmış olması, Osmanlı topraklarının paylaşılmasını engelleyemedi. Ancak, bu paylaşımın en büyük kaybedeni zaten artık o toprakları yönetme mecali kalmayan Osmanlı değil, varlıkları bile anılmadan ülkeleri dörde bölünen Kürtler ve yine emperyalistlerin belirlediği sınırılar içinde yaşamaya mahkûm edilen Araplar idi.
Malum, bu yıl AKP-Erdoğan iktidarı “Kut’ül Amâre zaferi”ni yeniden hatırladı. Nisan ayında ülkenin dört bir tarafında bu “zafer”i kutlama etkinlikleri yapıldı! Ancak yapılan, iktidarın Bölge’de (Ortadoğu) bugün sürdürdüğü politikalara dayanak yapılması amacıyla tarihin yeniden yazılmasından/yorumlanmasından başka bir şey değildi. Fakat ölmüş atı kırbaçlamak da nafileydi. Erdoğan-Davutoğlu’nun Şam’a altı ayda girme, Osmanlı gibi Bölge’ye hükmetme hayali gerçeğin duvarına çarpalı çok oldu. Bu hayalden hâlâ uyanamayan Davutoğlu, ne kadar başarılı olduğunu düşünse de bu başarısızlığın faturası önce ona kesildi. “Reis’in fedaileri” Pelikan Dosyasında Suriye’deki başarısızlığın da “çözüm süreci”nde Kürt hareketine karşı inisiyatifin ele alınamamasının da faturasını Davutoğlu’ya kestiler. Elbette ne Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi Davutoğlu bunca yıllık suç ortaklığından muaf tutulabilir, ama öte taraftan ne de bütün olup bitenin tek sorumlusu olarak gösterilebilir. Zaten Davutoğlu’nun bu kadar hızlı “yükselmesi”nin de nedeni, Erdoğan’ın hedefleriyle uyumlu yeni Osmanlıcı stratejisi değil miydi?
Gelelim Sykes Picot’a… Dün nasıl sınırların yeniden çizilmesinin asıl mağduru Osmanlı değilse; bugün de yeniden paylaşım mücadelesinin asıl mağdurları AKP-Erdoğan değil, Bölgenin ezilen halklarıdır. Ve dün Osmanlı nasıl emperyalist paylaşım savaşının bir tarafı idiyse, bugün de AKP-Erdoğan iktidarı bu paylaşım mücadelesinin tarafı olan Bölge gericiliklerinden biridir. Müdahale politikasının başarısızlığa uğraması, onun gerici emellerini ve paylaşım savaşının bir tarafı olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
Evet, Sykes Picot’dan yüz yıl sonra Bölge’de sınırların yeniden çizilmesi tartışılıyor. Eğer söz konusu edilen Bölge gibi dünyanın enerji kaynaklarının (petrol ve gaz) ve geçiş yollarının en önemli merkezlerinden biri ise ve yine eğer ortada halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlediği bir tablo yoksa sınırların yeniden çizilmesinin tek bir anlamı vardır: O da emperyalist yeniden paylaşımdır. Ancak bu paylaşım mücadelesi içinde Suriye üzerinden oluşan Bölgesel kamplaşmada kendi geleceğini belirlemek için uygun koşullar bulan ve bu konuda önemli adımlar atan Rojava’nın demokratik kantonlarının özel bir konumu olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor.
Gelinen yerde Suriye rejimi ve arkasındaki güçler (Rusya, Çin, İran) müdahale peşinde koşan güçler karşısında inisiyatifi ellerine almış olsalar da Suriye’nin geleceğine dair belirsizlikler devam ediyor. Bugün Cenevre görüşmelerinde Sünni güçlerden bir muhatap yaratılmaya çalışılsa da terör listesindeki IŞİD ve Nusra dışındaki gruplar oldukça etkisizler. Öte yandan Kürtlerin çağrılmadığı, taraf yapılmadığı bir görüşme sürecinden çözüm çıkması da mümkün değil. Suriye’deki süreçten doğrudan etkilenen Irak’ta da durum daha parlak değil. Musul’daki IŞİD varlığı ve Kürtler ile rejim arasındaki anlaşmazlıklar devam ediyor. Burada da Kürtlerin ayrılma talepleri, Sünnilerin iktidarla gerilimleri, Şii güçlerin İran ile ilişkileri gibi birçok belirsizlikten söz etmek mümkün. Ve elbette her emperyalist güç bu anlaşmazlıkları ve belirsizlikleri Bölgesel paylaşım mücadelesinde kendi politik çıkarları için kullanmaya çalışıyor.
O yüzden bugün sadece Irak ve Suriye değil; Bölge’nin oldukça gerilimli mezhepsel-etnik fay hattı üzerine kurulan bütün ülkeleri için yeni Sykes Picot’ları ve yeniden paylaşımı saf dışı bırakacak kalıcı çözüm ancak ve ancak, emperyalizm ve Bölge gericiliklerinin her türlü müdahalesinin son bulmasından geçiyor. Ancak ondan sonra halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi temelinde Bölge’de kalıcı barış ve demokratik bir gelecek inşa edilebilir.
Son söz olarak söyleyelim: İnsanlık tarihi, yüz yıl önce sadece Sykes- Picot Anlaşması’na değil, bu emperyalist anlaşmayı bütün dünya halklarına açıklayan Ekim Devrimi’ne de tanık olmuştu. Ve dün olduğu gibi bugün de bu emperyalist-kapitalist cendereyi kıracak olan Kut’ül Amâre’ler değil; yeni Ekimler olacaktır.
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30