Küçük mutluluklar bulmak
Güneşli mayıs sabahlarından birine daha kuş cıvıltıları, çocuk sesleri ile uyandığımda mutlu bir esriklik içinde duyumsadım kendimi. Sanki ilk kez omuzlarımdaki ağır yükü atmış, kafamda biriktirdiğim onca acıyı, öfkeyi, sıkıntıyı unutmuş gibiydim. Salt doğayı dinlemek, insanlığa bahşettiği doyumsuz güzelliklerinden keyif almak, küçük mutluluklar bulmak isteğiyle doluydu içim. Martıların bitmez tükenmez gevezeliklerine, çocukların şen çığlıklarına, lodos nedeniyle kıyıya vuran kocaman dalgaların, doğada yalnız olmadığımızı anımsatan, hırçın sesine odaklanmıştım. Çiçekten çiçeğe uçuşan kelebeklerin, serçelerin ağaçlar, yeşillikler içinde yarattığı armoniyi, etrafımda vızıldayarak dönüp duran arıları, oturduğum köşemden kımıldamaksızın izliyordum. Gel de “Yaşamak güzel şey be kardeşim” diyen Nâzım Usta’yı anımsama.
Bir süre sonra güzel bir düşten uyanırcasına kalkıyorum yerimden. Bu kez insanlığa küçük mutlulukları bile çok gören anamal düzeninin zorbaları takılıyor aklıma. “Yeni Dünya Düzeni” ile iktidarın “Yeni Türkiye”si nasıl da örtüşüyor birbiriyle diye düşünmeye başlıyorum. Gezegenin doğal bitki örtüsünü, iklim dengesini, bozan hırslarına kurban eden bu insanlar için yeni olan ne ki. Olsa olsa daha çok sömürü, işçiyi emekçiyi köle durumuna indirgemek, denizleri, dereleri, ovaları, akarsuları kirletmek, yok etmek. Betona kesmiş şehirlerde kendilerini halktan soyutlayan güvenlikli, korumalı, ayrılıklı siteler oluşturmak. Ezberci, düşünme, irdeleme yoksunu bir gençlik yetiştirmenin seferberliğine girişmek de Yeni Türkiye’nin önemli hamlelerinden biri olsa gerek. Kısaca toplumun bir kesimi artık, ülke üzerinde estirilmeye çalışılan mahalle baskısından, yaygınlaştırılmaya çalışılan korku ikliminden bunalmış durumdadır. Sevdiğin bir kitabı okumak, sevdiğinle yolda parkta el ele yürümek, aşk şiiri okumak, deniz kıyısında dostlarınla oturup içki içmek, cuma günleri camiye gitmemek artık yurttaşlar için birer risktir. Hele şöyle içten kopup gelen bir kadın kahkahası ki “En çok sevdiğim ses ahengidir”, sizi bir anda etrafınızdaki cahil ve yobaz takımın hedefi yapabilir. Onlar yalnız kadın kahkahasını değil kedileri, köpekleri de sevmez, sevenlerden de nefret ederler.
Onlar barışa, sevgiye, doğaya, bilime, sanata da düşmandırlar, Şimdilik yeni Türkiye’nin master planlarını da onlar çiziyor. “Nereye kadar mı?” Bekleyip göreceğiz.
2016 Şair Behçet Necatigil’in 100. doğum yılı. Usta şair İstanbul’da çeşitli etkinliklerle anılıyor. Necatigil’in pek sevdiğim ve okurla daha önce de paylaştığım “Çocuklar” şiiri ile yazıyı sonlamak istiyorum. Behçet Hoca’nın anısına saygıyla.
Çarşılarda bir şey
Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı.
Kasaplarda manavlarda bazı yorgun kadınlar
Hep de tenha saatleri seçerler
Sonra yavaş bir sesle
Çocuk için hasta kaç gündür yemiyor
Biraz et biraz meyva isterler.
Sevdiği bir reçeli gün aşırı yalnız ona
Kaşıklarla beraber büyür bir üzüntü
Yağların şekerlerin çayların
Uykularda bile bitiyorsa
Annelere düşündürdü.
İnsanlara tezgâhlara kâğıtlara kolaydı
Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı.
Evrensel'i Takip Et