21 Mayıs 2016 01:00

Kutsal istismar

Kutsal istismar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

En son kaleme aldığım “Çocuğun İstismarı=Demokrasinin İstismarı” yazısından sonra iş yoğunluğu nedeniyle uzun bir ara verdim. Artık cumartesi günleri yazmaya başladım. Son yazımdan devam edeyim diyorum ama tema anlamında… Çocuk; çocuğun istismara uğraması; çocuğun, istismarcısı ile evlendirilmesi; demokrasinin istismara uğraması…
Son yazımda, TBMM’nin kuruluşu olan tarihin çocuklara bayram olarak armağan edilmesinden hareketle, çocuğun istismarının aynı zamanda demokrasinin ve demokratik sistemi oluşturan dinamiklerin (Meclis, seçim sistemi, seçim barajı, temsiliyet, siyasi parti, milletvekilliği, oy verme, parlamento komisyonları, partilere verilen finansal destekler, kanun görüşmeleri, dokunulmazlık vs.) istismar edilmesi anlamına geldiğini vurgulamıştım. Tam böyle bir yazı yazmışken, TBMM Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Olayları Araştırma Komisyonu tarafından bir rapor yayımlandığı açıklandı. Bu rapora göre, tacize uğrayan bir çocuğun onu taciz eden kişiyle evlendirilebileceğine yönelik bir kanuni düzenleme isteği söz konusuymuş. Rapora ulaşamadım. Ama daha sonra bu komisyonun yetkilileri tarafından yapıldığı söylenen bir açıklamaya göre rapor henüz bitmemiş ve redaksiyon aşamasındaymış.
Komisyon yetkilileri, rapor bitmeden medyanın bu durumu çarpıttığını belirtmiş. Yani aslında durum belirsiz gibi… Raporun redaksiyon aşamasında olması, o raporda çocukların tacizcileriyle evlendirilmesi konusunun nasıl bir redaksiyona tabii tutulacağı konusunda merak uyandırıyor. Ama aynı konunun daha önce defalarca gündeme geldiğini basından takip ettik. Ayrıca geleneksel olarak (nasıl bir gelenek ise…) kadınların, onlara tecavüz eden kişilerle evlendirilmesi durumu oldukça rastlanan bir durum bizim coğrafyada. Yani bir kadına, kendi isteği dışında bir kez dokunan ve dokunmanın da ötesine geçen birisi olduğunda o kadının kaçacak yeri yok. Madem dokunuldun, alışıver işte ne olacak! Hele çocuksa dokunulan, onun hiç şansı yok. Nasıl olsa, kuruluşu çocuklara armağan edilmiş bir kurum olan Meclis bu kararı alabilir. Ne olacak ki? Güveniverin işte Meclise. Meclis çocuklara bir kere isteği dışında dokunanların sonsuza dek dokunabileceğinin iznini de verdi mi, daha ne istiyorsunuz? En güvenilir kurum Meclis değil mi?
Umarım komisyondan böyle bir karar çıkmaz ve umarım raporda var olduğu söylenen bu karar önerileri gerçek dışıdır. Çünkü buna göre, zaten travmatik etkisi olan bir olaydaki suçlunun, esas, sistem tarafından korunması daha beter bir travmatik etki yaratacaktır. Çünkü duyulan güvenin boşa çıkması travmatik etkiyi arttırır. Oysaki Meclis bu toplumdaki en güvenilir kurum olmak durumundadır.
Bu komisyonun adını da tartışmak lazım belki: “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Olayları Araştırma Komisyonu”.  Aileyi dokunulmaz, dokunulmaması gereken, bütünlüğü bozulmaması gereken kutsal bir kurum olarak gören bir anlayış var bu isimde. Aile, ne de olsa kapitalist sistemin motor güçlerinden biri. Aile sayesinde(!) kapitalist sistem işler, tüketim had safhaya çıkar, aileleri yüzünden insanlar totaliter patronlarına katlanmak zorunda kalırlar. Madem aile kutsal ve aile bütünlüğünü önemsiyorsunuz, tacize uğrayan çocukları tacizcileriyle evlendirmek, kocaları tarafından şiddete maruz kalan kadınları evli kalmaya zorlamak yerine, o aileyi, kapitalist sistemin neden olduğu yoksulluktan ve şiddetten koruyun; kısacası kapitalizmden koruyun. Yoksa ailenin kutsallığının arkasında başka hesaplar mı var?
Komisyonun son toplantı tutanaklarından birine göre, bir komisyon üyesi evlilik gibi boşanmanın da normal karşılanması gereken bir durum olması gerektiğini belirtmiş. Buna göre, tacizcinin bir suçlu olarak görülmesi gerektiğini de düşünmek gerekir ve tabii ki tacize uğrayan kişinin ‘namus’unun elden gittiğinin düşünülmesinin de sorgulanması gerekir.
Aile kutsal, namus kutsal, erkek kutsal, koca kutsal… El alem ne der? Duyulursa rezil oluruz. Gel sana tecavüz eden bu adamla seni evlendirelim, namusumuz kurtulsun. Kocandır, döver de sever de, sen yuvanı yıkma, yoksa çocukların perişan olur. Sana dokundu mu, sesini çıkarma şimdi, metrobüste herkese rezil oluruz. Bunlar, her gün insanların ağzından duyduğumuz ve sorgulanmaması gereken bazı değerlere işaret edilen korku dolu ifadeler…
Bu komisyonun aldığı söylenen kararla ilgili ortaya çıkan durum devletin yarattığı kutsallar üzerinde düşünmemizi de gerektiriyor. Devlet adı verilen yapı bazı kutsal değerler ilan eder. ‘Milli değerler’ de denilir buna. Bu çerçevede yönettiği herkesin hayatına karışma hakkını kendinde bulur. Bu kutsallar, dini değerler, tarihsel ve siyasal temeli olan çeşitli toplumsal değerler, alışkanlıklar, gelenek ve görenekler olabildiği gibi aile, ordu, meclis gibi kurumlardır aynı zamanda. Bu kutsalların neler olduğuna karar verebilme çerçevesinde, devletin kendisi de bir kutsal haline gelir. Ancak, bu yaptığım tarif maalesef  “demokratik devlet” tanımıyla çelişkiye düşer. Demokrasi bir konunun her boyutuyla derinlemesine tartışılmasını gerektirirken, kutsallar nedeniyle tartışma imkansız hale gelmiştir çünkü. Tartışılamaz ve tersi kanıtlanamaz şeyler(!) ise tehlikelidir. Hatta saygı kavramı bile bu noktada çarpıtılır. Kutsal şeylere(!) yönelik yapılan her türlü eleştiri ve sorgulama saygısızlık addedilir. Oysaki esas, eleştiri ve sorgulama yapılırsa, devlet, vatan, yurt, herkesin gönüllü rızasıyla korunabilir bir bütün yapı haline gelecektir. Bu kutsallar öyle bir role sahiptirler ki toplum yaşamında, bu yazıda bile bu kutsallara hakaret içeren ifadeler olduğunu iddia edip yazara çamur atmak hevesinde olanlar çıkacaktır.
Hiç kimse nesiller boyunca yaşadığı bir coğrafyada kurulu sistemin yıkılmasını ve hayatının altüst olmasını istemez. Ama parçası olduğu sistemi özgürce eleştirebilmek hakkı olduğunu bilmek ve bunun rahatlığıyla yaşamını sürdürmek ister. Bu aynı zamanda, umut, barış ve sevgi temelinde bir yaşam inşa etmek anlamına gelecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa