28 Mayıs 2016 01:00

Eğitim hakkı-kutsallık ikilemi

Eğitim hakkı-kutsallık ikilemi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Evrensel gazetesindeki habere göre, Milli Eğitim Bakanlığı, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen bir yazıda il ve ilçelerde imam hatip okullarını özendirme, tanıtma çalışması yapılması istenmiş. Bu doğrultuda rehber öğretmenler de toplantıya çağrılmış.
Bakanlığın özellikle imam hatip okullarını özendirmeye çalışması, tanıtımının yapılması için uğraşması AKP hükümetinin, ilk iktidara geldiği günden beri çaktırmadan, son dönemlerde de açıktan açığa uyguladığı politikaların başka bir yansıması… Velilerden gelen daha nitelikli eğitim taleplerine kulaklarını tıkayıp bir avuç veliden gelen imam hatip okulu açılması taleplerini kulaktan kulağa oyununda yaşandığı gibi çarpıtan ve durmadan, okulları imam hatip okullarına dönüştürmeye çalışan bir hükümet söz konusu… Hatta bu uğurda yapılan ve acayip derecede tepkisizlikle karşılanmış en önemli hamlelerden biri de öğretmen liselerinin kapatılması… Bu da, cumhuriyetin kuruluşundan beri süregelen, kanaat önderliği çerçevesinde imam-öğretmen tartışmasının imamdan yana sonlandırılmaya çalışılmasının önemli bir göstergesi. İmam hatip okullarının artırılmaya çalışılması da zaten büyük hamle. Eskinin düz liselerinin yerine geçirilmeye çalışılmaktadır imam hatip okulları… Hem de ailelerin büyük çoğunluğunun talepleri göz ardı edilerek…İmam hatip okullarının özendirilmesini din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleriyle yaptıkları gibi ayrıca bir de rehber öğretmenlerle yapmaya çalışıyorlar. İmam-öğretmen ikileminde öğretmenlerin diğerlerinin yararına kullanılması durumu yani… Genelde rehber öğretmenleri üst öğretim kurumlarını tanıtmak amaçlı kullanıyor ya kurumlar. Sanki halkla ilişkiler elemanıymış gibi… Milli Eğitim Bakanlığı da bu amaçla kullanıyor rehber öğretmenleri. Zaten bu yüzden onlara ısrarla rehber öğretmen, hatta rehberlik öğretmeni demeye çalışıyorlar. Oysaki rehberlik ve psikolojik danışma lisans programını bitirenler mecburen ve de saplantılı bir şekilde öğretmen statüsüyle okullara atanıyor. Bakanlığın psikolojik danışman statüsüyle bu kişileri görmeye tahammül edememesi aslında bir niyetin de göstergesi olabilir mi? Onları öğretmen statüsüyle kullanabilmek başka, psikolojik danışman statüsüyle onların okullarda çalışması daha başka.
Çünkü psikolojik danışman statüsü bu kişilere bir tür uzmanlık konumu kazandırır ve okul müdürleri kolay kolay söz geçiremezler bu kişilere. Bu kişilerin psikoloji bilimi temelli uyarılarına uymak zorunda kalabilirler, ne de olsa psikolojik riskler söz konusu olacağından. Bundan dolayı da psikolojik danışmanlara rehber öğretmen veya rehberlik öğretmeni demek daha fazla işlerine geliyor olabilir. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yönetmeliğinde okul psikolojik danışmanı ibaresiyle bir sürü madde yer alıyor olabilir ama bu maddeler de bakanlığın kendisini hukuki olarak koruma temelli olduğundan, bu maddelerin tam anlamıyla psikolojik danışmanların okullardaki konumunun yararına olduğunu söylemek mümkün değildir. Geçen haftaki yazımda vurguladığım haliyle, birtakım kutsalların istismar edilerek, temel hak olan eğitim hakkının hiçe sayıldığı birçok durumdan biriyle daha karşı karşıyayız. Bireyin ve toplumun haklarına yönelik bu saygısızlığın, etik olarak bireyin ve toplumun her türlü farklılığını ve dolayısıyla temel haklarını gözeterek hizmet vermekle yükümlü olan psikolojik danışmanlar eliyle yapılması daha da büyük bir ahlaki ve etik soruna tekabül etmektedir.
İmam hatip okullarına talep beklenenin altında gerçekleşmiştir. İmam hatip okullarının öğrenci sayısının artışını kanıt olarak gösterip bu iddianın yanlış olduğunu söyleyen çıkarsa, TEOG sisteminin insanları birtakım tercihler yapmaya zorlaması nedeniyle bu okulların öğrenci sayılarının arttığını söyleyebiliriz. TEOG sisteminde ailelerin seçeneklerini daraltarak onları imam hatip okullarına ve meslek liselerine mahkum ederseniz tabii ki hem imam hatip okullarının hem de meslek liselerinin öğrenci sayısı artar. Bu türden zorunluluklar bu tür çarpıtmalara olanak sağlar. Herhangi bir insanın hangi dini seçeceğinin 18 yaş sonrasına bırakılıp bırakılmaması tartışmasının yapılması gerekirken ya da bireylerin ayırt etme gücüne sahip olup olmamasına göre dini tercihlerini yönlendirmesinin konuşulması gerekirken veya özgür iradeyle dini tercih yapılıp yapılmamasının üzerinde kafa yorulması gerekirken, diyalog, düşünme, muhakeme, kısaca akıl yoluyla uygun olan seçeneğe ulaşma imkanını ortadan kaldırıp çeşitli zorunluluklarla “köken” ve “öz kültür” dayatmasını kullanmak da her türlü iktidarın yaptığı bir şey olmuştur bugüne kadar; mutlakiyetçi rejimlerde veya demokrasilerde… Oysaki nedense bütün dinlerde aklın kullanımı vurgulanır; akıl yoluyla Allah’a, Tanrı’ya ulaşmak falan…Görünen ise odur ki, “Sen aklını kullanamazsın, aklını kullanabileceğin bir eğitimi de benim sunacağım koşullarda alabilirsin. Senin yerine tabii ki ben kullanırım o aklı ve senin neye inanacağına karar verme yetkisini…” mesajı gider iktidar sahiplerinden halklara… Eğitim hakkını elde ederek aklını kullanmak yolunda mesafe kaydeden kişi ve toplumlar, “kutsal” diye kendilerine çarpıtılarak dayatılan değerlere daha eleştirel ve daha sağlıklı bir şekilde bakma şansını elde edeceklerdir ama eğitim haklarını kullanmaları insan (kul!) yapısı kanunlarla engellenmezse…Psikolojik danışmanlığın en önemli işlevi bireyin kendi aklını, gücünü, yeteneklerini kullanma yolunda yaşayabileceği güçsüzlük hissiyatında ona destek olarak güçlenmesine katkıda bulunmak ve kendini gerçekleştirme macerasında yardım hizmeti vermektir. Bakanlık ise tam tersini mi istemiş acaba, ne dersiniz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa