30 Mayıs 2016 01:00

Yoksulluk, epigenetik ve depresyon

Yoksulluk, epigenetik ve depresyon

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre depresyon dünya çapında 350 milyon insanı etkiliyor1. Türkiye Psikiyatri Derneğinin 2010 yılını baz aldığı bir çalışmasına göreyse  depresyon toplumda yüzde 8-10 arasında görülüyor2. Yine derneğin verilerine göre yaşam boyu hastalanma riskine bakıldığında kadınlar erkeklere göre yaklaşık iki kat daha fazla risk altında. İstatistiki veriler her on erkekten birinin ve her dört ya da beş kadından bir tanesinin yaşamları süresince en az bir kez depresyon hastalığına yakalanacaklarını gösteriyor.  Derneğin açıklamalarına göre depresyon şu anda dünyada en fazla yeti kaybı oluşturan hastalıklar arasında dördüncü sırada yer alırken, 2020 yılında ikinci sıraya yükselmesi bekleniyor. Hal böyle iken depresyonun çağımızın en büyük hastalıklarından biri olduğunu söylememize herhalde gerek yok. Son yıllarda depresyon ile sosyo-ekonomik gelir arasındaki ilişki üzerine yapılan çalışmaların sayısı hızla artıyor.

Nature dergi grubuna bağlı Molecular Psychiatry dergisinin 24 Mayıs 2016 tarihli sayısında yayınlanan araştırma yoksulluk ve depresyon arasında bir bağ olduğunu, bu bağın arkasında yatan biyolojik mekanizmayı gösteriyor3. Çalışmaya göre, bu biyolojik mekanizma epigenetik bir mekanizma. Daha önceki klinik çalışmalar, beyin sinyallerinde işlev gören serotonin adlı proteinin nöronlara ulaştırılmasından sorumlu SLC6A4 isimli genin promoter bölgesinde (bu bölge genin aktif olup olmayacağını belirleyen düzenleyici bölgedir) DNA üzerindeki kimyasal değişikliklerin (DNA metilasyonu) yani epigenetik etiketlerin ruhsal hastalık riskini ve depresyon belirtilerini arttırdığını göstermişti. Duke Üniversitesinde araştırmayı yürüten Ahmad Hariri ve ekibi, geçtiğimiz yıl Neuron dergisinde yayınladıkları çalışmaları ise bu genin düzenleyici bölgesinde meydana gelen epigenetik değişikliklerin (DNA üzerindeki metil gruplarının sayısındaki artışın) beynin amigdala adı verilen bölgesinde tehdit karşısında ortaya çıkan amigdala aktivitesini arttırdığını göstermişti. Amigdala aktivitesinin insan vücudunun strese vereceği tepkide ve aralarında depresyon gibi hastalıkların da bulunduğu stres bağlantılı hastalıklarda önemli bir yer tuttuğu biliniyor.

Hariri ve ekibi, üç yıl süresince depresyon hastalığını geçirme bakımından yüksek riskli ergenlerle yürüttükleri daha büyük bir çalışmanın parçası olan çalışmalarında, fMRI denilen bir beyin görüntüleme tekniğini kullanarak üç yıl boyunca çeşitli aralıklarla amigdala aktivitesini ölçtüler ve yine üç yıl boyunca bu deneklerde depresyon semptomları izlendi.  Aynı zamanda farklı sosyoekonomik gelir düzeylerine sahip ailelerden gelen deneklerin SLC6A4 geninin promoter bölgesinde epigenetik etiketlerin değişimleri de üç yıl boyunca takip edildi. Çalışma kurgulanırken yalnızca düşük gelirli yoksul ailelerin çocuklarına odaklanmamasına rağmen, sonuçlar çarpıcıydı. Yoksul ailelerin çocuklarında, daha zengin ailelerin çocukları ile kıyaslandığında bu bölgede DNA üzerindeki metil gruplarının (epigenetik etiketler) sayısının daha fazla olduğu gözlemlendi. Yine bu çocuklarda amigdala aktivitesinin de daha yüksek olduğu ve ailesinde depresyon geçirmiş bireyler bulunan çocuklarda depresyon geçirme olasılığının arttığı gösterildi. Epigenetik etiketlerin kalıtım yoluyla diğer kuşaklara aktarılabildiği biliniyor. Bu bölgede epigenetik etiketler arttığında SLC6A4 geninin ürünü olan serotonini sinir hücrelerine taşıyan proteinin üretimi azalacak. Bu da beyinde daha az serotonin olacağı anlamına geliyor. Bu durumun depresyona yol açtığı biliniyor.  

Depresyona yol açan çevresel ve biyolojik etmenlerin ortaya çıkarılması oldukça önemli. Bu çalışma aslında uzun süredir düşündüğümüz bir faktörün depresyonla olan ilişkisini bilimsel olarak kanıtladı ve bunun biyolojik mekanizmasını da gösterdi. Bu alanda çalışan Moleküler Biyolog Dan Notterman daha önce yoksul ailelerin çocuklarında telomerlerin (kromozomların uçlarında bulunan DNA bölgeleri) daha kısa olduğunu göstermişti. Telomer kısalması, yaşlanmaya ve genel sağlığın kötüleşmesine sebep olmakta. Davranış genetikçisi Robert Philibert’in de çalışmayı Nature News’a değerlendirirken söylediği gibi “….eğer gerçekten nörogelişimi değiştirmek istiyorsanız çevreyi değiştirin”4 . Yani sorun yoksulluğu yaratan bu düzende!

1http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs369/en/
2 http://www.psikiyatri.org.tr/
3 J R Swartz, A R Hariri, D E Williamson. An epigenetic mechanism links socioeconomic status to changes in depression-related brain function in high-risk adolescents. Molecular Psychiatry, 2016; DOI: 10.1038/MP.2016.82
4 http://www.nature.com/news/poverty-linked-to-epigenetic-changes-and-mental-illness-1.19972

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa