30 Mayıs 2016 01:00

Bir kez daha hukuk üzerine...

Bir kez daha hukuk üzerine...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çay toplamaya gidiliyor Rize’ye, propaganda gezisi. Yoksa çay toplamakla “yüksek yargı”nın, Yargıtay, Danıştay ve de Sayıştay’ın ne ilgisi olsun? Ne Yargıtay örneğin bir darbe davası incelemesinde, ne Danıştay çaylık alanlara HES yapımıyla ilgili bir davaya bakıyor, ne de Sayıştaş çay paralarını denetliyor! Düpedüz geziye katılıyorlar.
Nasıl bir gezi? Sn. C.Bşk.’ınca düzenlenmiş ve “halk tarafından seçildi” seçileli kendisi ve başbakanlarından başlayarak tüm AKP’li devlet ricalinin “fiili durum” dediği ve anayasayı yenileyerek fiilen yürürlükte olana uydurmaya uğraştıkları yeni rejim çerçevesine oturtulmuş siyasal bir gezi. Kendisinin “gönlümdeki parti” dediği AKP’nin yönetici zevatının “liderimiz Erdoğan” olarark tanımladığı Sn. C. Bşk. yaptığı konuşmada da silme siyaset yapıyor.
Ardından Kırşehir. Bir başka vesileyle devlet ricalinin bir araya toplandıkları bir başka toplantı. Niçin toplanıldığının ne toplantıyı düzenleyenlerce bir önemi var, ne katılımcılarınca. Önemli olan, bir araya gelemeye vesile oluşu. Geliniyor. Tıpkı Rize’deki gibi, başta Sn. C.Bşk, sonra valiler, devlet dairelerinin müdürleri falan ve… Yine “yüksek yargı”! Bu kez kapalı salon toplantısı ve Sn. C.Bşk., bu kez siyasal dozu daha yüksek bir konuşma yapıyor. “Eski” parlamenter rejim C.Bşk.’larının yapmadıkları ve yapamayacakları siyasal eleştiri/suçlamaları muhalefet partilerine yöneltiyor ve “yüksek yargı” başkanlarınca alkışlanıyor!
Yargıtay Bşk. çıkıp “ne var bunda, anlamıyorum. Devlet Başkanının toplantılarına katılmak onurdur” diyor!
Rejim fiilen ancak bu kadar değiştirilebilir. Yargı da ancak bu kadar siyasallaşabilir.
Demokrasi ya da değil, tüm burjuva diktatörlüklerinde yargı, başta sömürü koşulları ve öyleyse mülkiyet ilişkileri olmak üzere kapitalist sistemi onaylayıp meşrulaştırmak içindir ve o da baştan ayağa eşitsizlik, haksızlık ve adaletsizlikler bütünüdür, 25 Krş. için müebbed verilebilir, bunun tartışılır yanı yok. Ancak bugün ötesindeyiz.
Olağan burjuva düzende yürütme, yasama ve yargı ayrı kuvvetlerdir ve biri diğerinin emrine girmez. Soruşturmayı aç aç, kapat kapat, talimat almaz. Yargı, kapitalist düzenin genel mülkiyet ilişkilerince talimatlanmıştır sadece ve biçimsel de olsa bağımsızlığını “hukukun üstünlüğü” adına kıskançca sahiplenir. Parlamento da öyle. Kimse şuna ya da buna bağlı değildir. Hiç değilse görünüşte!
Ama… “Yüksek yargı” siyaset yaptığını, AKP’nin kurucu genel başkanı olduğunu kendisi açıklayan bir Sn. C.Bşk.’nın siyasal gezi ve toplantılarına katıldığında, “yargı bağımsızlığı”ndan geriye görünüşte de bir şey kalmamış demektir!
Eski Anayasa Mahkemesi Bşk. H. Kılıç’tan başlayarak burjuva hukukunu az çok bilen ve AKP’li olmayan hemen herkes bunu teslim etmekte ve eleştirmekedir. Sn. Kılıçdaroğlu da öyle. Asgari burjuva içeriğiyle de olsa demokrat olmak, demokrasiyi savunmak herhalde bunu gerektirir: “Yargı bağımsızlığı” bulunmalı, “üstünlerin hukuku” değil “hukukun üstünlüğü” geçerli olmalıdır.
Ancak Sn. Kılıçdaroğlu “yüksek yargı”nın C.Bşk.’nın siyasal toplantılarına katılmasını “yargı bağımsızlığı” ve kuşkusuz demokrasi adına eleştirir ve başkanlara “cübbelerini çıkarma” çağrısı yaparken, “yasama bağımsızlığı” yanında hukukun bunca siyasallaşmasını da dikkate almadan “dokunulmazlıkların kaldırılması”na evet diyerek, kendisi de içinde başta HDP’li vekilleri “aslanın ağzına atmak”ta bir sakınca görmemiştir. Oysa demokrasi ve demokratlık bir küldür/bütündür, ya savunulur ya savunulmaz! Dokunulmazlıklar söz konusu olduğunda da hukukun üstünlüğü ve hukuk önünde eşitlik olarak demokrasi ve demokratlık şarttır, yargı bağımsızlığı söz konusu olduğunda da. Değilse, hak eşitliği=demokrasi olmayacak ve her alanı kapsamayacaksa, bırakın yargı da “başkan”ın olsun, ne çıkar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa