2016 finalinden kalan
Fotoğraf: Envato
Final, mevsim boyunca verilen emeklerin karşılığının alındığı yerse bu sonun, hakkını vermesi beklenir. Alelade iki takımın değil de sezon boyunca doğruları yapanların, en iyi hazırlananların, en iyi oynayanların, mümkünse o yıl belli bir taktik ya da eğilimin yaygınlaşmasında pay sahibi olanların orada olması istenir. Buna paralel olarak kazananın da o günün anlam dünyasında kafiyeli bir yere oturması arzu edilir.
Pas futboluna dayanan hücum taktiklerinin revaçta olduğu bir dönemde İspanya’nın, Barcelona’nın, Almanya’nın, Bayern’in şampiyonlukları anlamlıydı. Yine, bu futbola karşı topa sahip olmayı öncellemeyen, güçlü takım savunmasına dayalı sistemler çıkış yaptıysa, Mourinho’nun Interi’nin Atletico Madrid’in Leicester City’nin şampiyonlukları tarihsel açıdan bir dönemi tanımlar.
Elbette, lig gibi uzun maratonlar, sürpriz ihtimalini azaltmasıyla bu konuda daha tutarlıdır. Eleme usulü turnuvalarda ise farklı sonuçlarla karşılaşabiliriz. 2012’de Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi’ni kazanması “Kel alaka”dır örneğin. Tarihte hiçbir yere oturmaz. Zengin bir kulüp, iyi futbolcuları ve kadrosuyla talihin de epey yardımcı olması sayesinde müzesine bir kupa eklemiştir. Ama kimse “Di Matteo’nun takımı da şöyleydi be” diye konuşmaz. O yılın Barcelonası, Bayerni’dir akıllarda kalan.
2016’nın Şampiyonlar Ligi finali de maalesef, pek çok açıdan tarihteki olumsuz örnekler arasına adını yazdırdı.
Her şeyden önce kötü bir finaldi. Sakatlık ve formsuzluk sebebiyle Cristiano Ronaldo’nun yüzde 50’sini dahi sahaya yansıtamadığı bir Real Madrid karşısında Atletico Madrid, Barcelona ve Bayern karşısındaki cakasından, otoritesinden yoksundu. Real, hızlı başladığı maçta Atletico Madrid tarzı bir duran top golüyle öne geçtikten sonra ipleri tamamen rakibine bıraktı. Topu rakibe teslim edip, onun hatalarından maksimum düzeyde faydalanma ustası Diego Simeone’nin takımı alışık olmadığı bir futbol oynadı. Maçın geri kalanında topa yüzde 60 oranında hükmetti. İkinci yarıda Carrasco’nun oyuna girmesi ve 4-3-3’e dönülmesinin sahada hızlı bir karşılığı oldu. Ancak Atletico, 15-20 dakikalık temponun -kaçan penaltı dahil- gol getirmemesiyle yeniden bal yapmayan arıya dönüştü. Carrasco’nun golüyle bozulan gidişat, sıkıcı finale anlam katsa da nihayetinde kazanan, bir kez daha Real Madrid oldu.
Çok iyi futbolcuları olan, kazanma geleneğine sahip, dev bir kulüp... Başka? 2016’yı Real Madrid’in şampiyonluğuyla hatırlamamız için başka gerekçe -Zidaneseverler hariç- var mı? Daha çok Atletico Madrid’in bir kez daha kazanamayışı hafızalarda yer edecek. 1974’te son dakikada yenilen golle* kaybedilen final sonrası Vicente Calderon’un el pupas (lanetli) olduklarını iddia etmesi meşruiyet kazanacak. Real Madrid’e karşı kaybedilen 2014 finalini de hatırlarsak... Hikayeler hep kaybeden tarafta (Carrasco’nun gol sevinci dahil!)
Barcelona ile Bayern’i eleyerek finale gelen Atletico Madrid’i suçlayamayacağımıza göre tebrikler Real Madrid. 11. kez!
* Atletico Madrid, Bayern Münih’e karşı oynadığı 1974 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde uzatmaların son dakikasında Schwarzenbeck’in golüne engel olamamış, tekrar maçında ise 4-0 kaybederek kupayı kaybetmişti.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25