Şairler ölümlü değildir
Dizeleri ile halkların yüreğinde iz bırakabilmiş şairlerin ölümsüz olduklarına inanırım. Tıpkı insanlığı ilkel doğmalardan arındırarak çağ atlatan bilim insanları, düşünürler, yazarlar ve sanatçılar gibi.
İnsanın ufkunu açan, yaşamı sorgulamaya merak duygularını geliştirmeye yol açan keşifler, icatlar, el yazmalarından kitaba dek süren bir serüveni günümüze aktaran metinler, çağını gelecek kuşaklara tanıtan resimler, gravürler, heykeller.
Bunların tümü gezegende hayat bulan insanlığın dağarına gün be gün yenisini kattığı kültür zenginlikleridir..
Nâzım Hikmet’te yaşadığımız coğrafyada boy veren çok yönlü kültür insanlarımızdan biriydi. Büyük bir şairdi. Tiyatro oyunları, sinema senaryoları yazdı. Resim sanatında da yeteneğini gösterdi. Gazeteciliğin hemen her alanında görev yaptı. Bütün yapıtlarında insanı, sevdayı, barışı, kardeşliği odağına alan Nâzım Hikmet Türkiyeli bir şair olarak dünya çapında bir çok ödüle değer görüldü. Yapıtları çeşitli ülke dillerine çevrildi, şiirleri gezegenin dört bir yanında insan eşitliğinin barışın şairi olarak tanındı.
Türkiye bu büyük şairi 15 yıl cezaevlerinde çürüttü. Şiirlerinin yayınlanmasını yasakladı, onun yapıtlarını halkından sakladı. Genç bir öğrenci olarak Nâzım’ın şiirleri ile ne denli geç buluştuğumu anımsıyorum şimdi. Yasaklı şairin iki şiirini İzmir’e tatile gittiğim 1957 yılında ağabeyimin kitaplığını karıştırırken bulmuştum. Nazım’ın ”Bahri Hazer” ve “Salkım Söğüt” şiirleriydi bunlar. Coşkuyla okumuş hemen kendime bir kopya çıkarmıştım. Nazım’ın şiirlerine özgürce kavuşabilmek için daha üç yıl beklememiz gerekti. 1961 Anayasası ile ülkeye yüzünü gösteren özgürlük havası ile yasaklı birçok şair ve yazarın yapıtları gibi Nazım’ın şiirleri de halkıyla buluştu. 3 Haziran usta şairin aramızdan ayrılışının 53.yıldönümü. Aradan geçen bu uzun zamana karşın ne Nazım’ın zorlu yaşantısı ne de şiirleri gündemden düşmedi hiç.
O genciyle yaşlısı ile ülke insanının yüreğinde yaşadı, yaşıyor. Şiirleri yurt içinde yurt dışında sevilerek okunuyor. Tiyatro eserleri sahneleniyor. Nazım dünya barışına yaptığı katkılarla yalnız ülkesinde değil Neruda, Picasso gibi dünyanın yüz akı insanları ile bütün dünyada anılıyor.
Nazım Hikmet’ten bir şiirle sonlayacağım yazıyı da bu o kadar kolay değil. Şimdiye dek 10 yılı aşan yazı serüvenimde Nâzım’ dan kullandığım o kadar çok şiir var ki okura karşı tekrara düşmek istemiyorum. Nazım Hikmet yapıtları için büyük emek harcayan Madımak olayında yitirdiğimiz değerli eleştirmen yazar Asım Bezirci’nin notlarına baktım. Sizlerle paylaşmak istediğim “Tahirle Zühre Olmak Meselesi” şiirini 1947 yılında Bursa Cezaevi’nde yazmış usta. Ünlü halk masalının kahramanları Tahirle Zühre bakın Nâzım’ın dizelerinde neler söylüyor okura. Şiir biraz uzun da olsa ustanın bu güzel şiirini beğeniyle okuyacağınızı umuyorum;
Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte
Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mı?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Evrensel'i Takip Et