03 Haziran 2016 01:00

Kahraman gazeteci asparagası

Kahraman gazeteci asparagası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son günlerde bir “en kahraman gazeteci” anlatısıdır gidiyor. Önce Perihan Mağden Nokta dergisinde bir kahraman kadın gazeteciden bahsediyor. Arkasından Hasan Cemal, P24 sitesinde yayımlanan bir yazısında yine bu kadın gazeteciden “kahraman” diye söz ediyor. Cemal, ayrıca içlerinde Mehmet Baransu, Can Dündar, Erdem Gül ve “Ölüm sınırında gazetecilik yapanlar” olarak genellediği Kürt gazetecileri de bu iki isimle aynı kefeye koyuyor.

Benim bu en kahraman gazeteci sınıflandırmasına itirazım var. Öncelikle, yazılarımı okuyanlar bilir, benim grup ve cemaat çıkarı için gazetecilik yapanlarla (ya da yapıyormuş gibi görünenle) çok ciddi sorunum var. Ve bu tür “gazetecilerin” gerçekten kamu çıkarı için gazetecilik yapanlarla aynı kefeye konulmalarından son derece rahatsız olan bir gazetecilik akademisyeniyim. Gazetecilik akademisyeniyim derken, hayatında hiç haber merkezi görmemiş, haber peşinde koşmamış, yazdığı haberler nedeniyle başı derde girmemiş akademisyenlerden değilim. Gazetecilik okudum, meslek hayatıma gazetecilikle başladım. On sene iyi kötü gazetecilik yaptım. Hep muhabirdim. Büyük gazetelerde ve dergilerde çalıştım. Hem Babıali’yi, hem İkitelli’yi gördüm. Teleksten faksa, daktilodan bilgisayara geçişi yaşadım. Çok çeşitli editör ve muhabirlerle haber merkezlerini paylaştım. Pek çoğundan çok şey öğrendim. Kimini örnek aldım, kiminden tiksindim. Sonra kariyer değiştirip akademisyen oldum. Ama hiçbir zaman okulda öğrendiğim teorik bilgilerle gazetecilik akademisyeni olmadım. Hem alanı/pratiği hem teoriyi bilmek bana ve öğrencilerime her zaman kolaylık sağlamıştır diye düşünürüm.

Şimdi gelelim kahraman gazeteci oldukları söylenen insanlara. Son 15 yıldır bu ülkede gazetecilik alanını iki örgütlü güç domine etti: AKP ve Cemaat. Eskiden mesela Genelkurmay haber içeriklerine doğrudan etki eden bir faktördü. Ama AKP döneminde hem medya sahiplik alanı yeniden düzenlendi, hem de haber içeriklerine etki eden hegemonik güçler farklılaştı. 2002’den beridir AKP, nelerin yazılmayacağını baskı ve sansürle dikte eden, ceza veren, gazeteciyi yargılayan, işinden eden, hapse attıran güçtü. Cemaat emniyet, yargı ve basındaki örgütlenmesiyle AKP’ye lojistik destek verdi. Medyada nelerin haber olabileceğinin, nelerin yazılabileceğinin sınırlarını ise Gülen Cemaati ve onun neferleri belirledi. Cemaat güç mücadelesinde kırmızı kartı görüp sahalardan defedilene kadar bu mutlu birliktelik kör topal yürüdü. Ama yine de Cemaate bağlı basın ve gazeteciler her fırsatta AKP’ye destek olur gibi görünürken faullü, hatta iktidara yönelik şantaj içeren hareketlerde bulunmaktan kaçınmadılar. Nitekim 17-25 Aralık yolsuzlukları hakkındaki dosyaların AKP-Cemaat evliliği sırasında biriktirildiği ve kara günler için çekmecelerde saklandığı artık herkesin malumu. Bunu yolsuzluk haberlerini küçümsemek için demiyorum, haberlerin ne amaçla ve kimin çıkarına yapıldığını hatırlatmak için diyorum.

Mehmet Baransu ve şimdi adını zikretmek bile istemediğim “kahraman süsü verilmiş” kadın gazeteci, Taraf gazetesinde yıllarca Cemaat neferlerinin kendilerine sızdırdığı dosyaları habere dönüştürdüler. Yaptıkları haberlerle ülkedeki güç mücadelesinde belli çıkar gruplarının ekmeğine yağ sürdüler. Haber yapmıyor değillerdi, yapıyorlardı ve yaptıkları haberlerden bazıları çok önemliydi, ama mesela en basitinden bir Deniz Feneri skandalını habere dönüştürürken bir yere kadar geliyor, o noktadan sonra olanları takip etmiyorlardı. AKP döneminde Deniz Feneri yolsuzluğu haberi yapmak kahramanlık gibi gelebilir size, çünkü haber yapılması yasak olanlar arasında. Taraf gazetesi ise Deniz Feneri yolsuzluğu haberleri yapıyordu, ama bu haberi yaparken sadece iki üç üst düzey yöneticiyi suçlayan bilgilerle yetiniyor ve çıbanın çok yukarılardaki başına dokunmuyordu.

İstanbul Belediye Başkanlığı, Kanal 7, Deniz Feneri, Recep Tayyip Erdoğan, AKP… Bilenler bilir tezgahın nasıl kurulduğunu. Buraya giremiyorsanız, yesinler sizin kahramanlığınızı. Girmiyorlardı tabii. Bir hukukçu dostumun dediği gibi, Taraf o sıralarda AKP’ye şantaj niteliğinde bir iki büyük Deniz Feneri haberi yaptı, sonra işin ucunu bıraktı. Gerçi, zamanında yedikleri bu hurmalar gün geldi boğazlarına takıldı, ama maalesef aslında olması gerektiği gibi de olmadı işler. Kötü gazetecileri normalde örgütleri, editörleri ve okurları cezalandırmalı. Medya camiası kötü gazeteciyi kınamalı, okur onları okumamalı, izlememeli, en nihayetinde mesleklerini yapmalarına izin verilmemeli. Bizde iktidar yağmurdan nem kapıp devreye giriyor, kendisi aleyhine haber yapanı yargılıyor veya hapse atıyor. Nitekim Mehmet Baransu hapse atıldı ve hâlâ içeride. Bu olmaması gereken bir şeydir. Eğer biz normal bir ülkede olsak Baransu derhal serbest kalır. Can Dündar ve Erdem Gül tutuksuz yargılanırken, Baransu neden içeride?

Hepsi aynı işten, habercilikten yargılanıyor. Aynı şekilde, cezaevindeki Kürt gazeteciler de elbette serbest kalmalı, hepsi ille de yargılanacaklarsa tutuksuz yargılanmalılar. Perihan Mağden’le Hasan Cemal’in kahraman ilan ettikleri kadın gazetecimiz de yaptığı haberler nedeniyle kendisine verilen manasız ve akıl almaz cezaları almamalı. Normal bir ülkede olmayacak işler bunlar.
Lakin gazeteciler haber yaparken haber içeriklerini belli çıkar gruplarına hizmet edecek şekilde de düzenlememeli. Olayın, durumun belli yönlerini kendi bağlı oldukları çıkar grubunun işine gelecek şekilde eksik veya çarpıtılmış biçimde paylaşmamalı. Her şeyden önemlisi, güdümlü, eksik veya çarpıtılmış haberlerini bize büyük gazetecilik başarısıymış gibi yutturmaya çalışmamalı. Ortaya çıkıp “Ben şu haberi yaptım, ben bu haberi yaptım” diye böbürlenmemeli. Çünkü iyi gazetecilik önce bağımsızlık, sonra bilgi, beceri, çok yönlü araştırma, fikri takip, sonuna kadar gitme, en güçlüyü de kamu yararı öyle gerektiriyorsa rahatsız etme mesleği; hoca efendi öyle buyurdu diye haber yapma mesleği değil. Gazetecilik eline tutuşturulan paket dosyalara ekleme bile yapmadan imza atma mesleği de değil. Her yolsuzluk haberdir, ama her yolsuzluğun haberini ne zaman ve hangi güdülerle yayımladığınız da gazeteciliğinizin kalitesini belirler. Kahraman gazeteci orada ortaya çıkar. Halkı kandıran siyasi sömürücüleri, ülkeyi savaş ve korku politikalarıyla travmatize edenleri, kaynaklarımızı kendi çıkarları için israf edenleri sadece ve sadece hakikati ortaya koyma adanmışlığıyla habere dönüştürenler kahraman gazetecilerdir kanımca. “Bizim şu anda işimize geleni yazalım, gelmeyeni görmeyelim”diye haberciliğe soyunanlar ise asparagas kahramanlar… Bunu hiç aktif gazetecilik yapmadığı için belki Perihan Mağden bilemez (Ki ben yine de bildiğini düşünüyorum), ama Hasan Cemal’in bilmemesi mümkün değil.

Son zamanlarda “AKP’nin düşmanı benim dostumdur” düşüncesiyle, denize düşen yılan misali Cemaat basınından gazetecileri ya da Cemaatten beslenen basın yayın organlarını kahraman ilan etme çabasını hayretle izliyorum. Gerçek gazeteci kimliğine bir hakaret olarak gördüğüm bu asparagas kahramanlık anlatılarının önümüzdeki yıllarda nasıl konjonktüre göre dönüşüp değişebileceğini tahmin ettiğimden, takdiri basın tarihimize bırakıyorum. Nasıl olsa günümüzde her şey kayıt altında. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa