Kiralık işçilik
Bir süre önce yasalaşan kiralık işçilik düzenlemesini tek cümleyle özetlemek gerekirse; çalışma yaşamı ve ilişkilerinin yanı sıra emek gücü tedarikinin de esnekleşmesi anlamına geliyor. Böylece de, sömürü ilişkileri kadar sömürüye aracılık etme işi de son derece kârlı bir alan haline dönüştürülüyor.
Esnekliğin sermayenin rekabet gücünü artırmak bakımından vazgeçilmez bir düzenleme olmasının nedeni; emek gücü maliyetlerini azaltması.Böylece patronlar, çalışma hakkı kapsamında işçiye sağlamak zorunda olduğu bir dizi yükümlülükten kurtulmuş oluyor. Dolayısıyla“güvenceli” bir esnekliğin “mümkün” olduğu yaklaşımını, Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan kamu spotları dışında savunabilmek pek mümkün görünmüyor. Çünkü bu eşyanın tabiatına aykırı. Esnekliğin gücü, güvenli ve güvenceli çalışma koşullarını yasal olarak ortadan kaldırmasından ileri geliyor.
Nitekim esnek çalışmanın “Kayıt dışılığı ortadan kaldıracağı” teranesinin de temelinde bu var. Yani kayıtlı emek gücünün çalışma koşulları kayıt dışındaki kadar kuralsızlaşıp, ucuzlayınca patronlar açısından kayıt dışına gerek kalmayacağı düşünülüyor. Bugünlerde pek moda olan ‘Yasaları fiili duruma uydurma’ açılımı bu konuda da oldukça revaçta.
Kiralık işçilik uygulaması ise esnek çalıştırma biçimlerinin de, geçici iş ilişkisinin de en kuralsız ve güvencesiz biçimi. Nitekim Çalışma Bakanlığı bürokratları tarafından bile gönül rahatlığıyla savunulamadığından olsa gerek,dünyada bürolar aracılığıyla kiralanan işçilerin toplam istihdam içindeki payının son derece sınırlı olduğu sıkça vurgulanıyor. Bununla beraber Türkiye’de yapılan düzenlemede de sayı sınırlandırması bulunduğuna dikkat çekiliyor.
Uluslararası Özel İstihdam Büroları Konfederasyonunun (CIETT) 2015 verilerine göre; büro aracılığı ile kiralanan işçiler, toplam emek gücünün yüzde 1.6’sını oluşturuyor. Ancak bu oran dünya çapında milyonlarca işçiye tekabül ediyor.
Türkiye açısından düşünüldüğünde ise kiralık işçilik uygulamasının toplam istihdam içindeki payının oransal olarak da bu kadar sınırlı kalmayacağı çok açık. Çünkü 10 ve daha az işçi çalıştıran işletmeler açısından 5 işçiye kadar kiralık işçi çalıştırmak mümkün. Bu büyüklükteki işletmeler ise kayıtlı sektörün bile yüzde 80’inden fazlasını oluşturuyor.
Burjuvazi, bürolar aracılığıyla işçi kiralamanın işletmeler ve hükümetler açısından sağlayacağı ekonomik avantajları ballandıra ballandıra anlatırken, ücretlerin milli gelirden aldığı pay her geçen gün daha da azalıyor.
Öte yandan büroların yıllık cirosu bakımından değerlendirildiğinde, dünyanın ucuz emek deposu olan Çin’in yüzde 23.1’lik payla 2. sırada yer alması ise meselenin sınıfsal niteliğini tüm çıplaklığıyla özetliyor.
Son olarak, kiralık işçilik bürolarının işsizliği azaltacağı efsanesi de koca bir yalan. Bu konuda yapılan çalışmalar, geçici iş ilişkisi yoluyla işsiz kalınan süre kadar istihdamda geçen sürenin de azaldığı sonucuna varıyor. Yani net etki; işsizliğin azalması biçiminde değil, devir oranlarının artması biçiminde gerçekleşiyor.
Kaldı ki, Türkiye açısından değerlendirildiğinde bu sonuç bile şüpheli. Çünkü DİSK-AR’ın mart ayı işsizlik raporuna göre işsizler içindeki en kalabalık grubu geçici çalışanlar oluşturuyor. Geçici işin tamamlanmasıyla işsiz kalan bu kesimin toplam işsizler içindeki payı ise yüzde 36.
Evrensel'i Takip Et