Hurşit Külter'in haberini kim yapacak?
Fotoğraf: Envato
Medyadan dünyanın hiçbir yerinde kimse memnun değil. Örneğin Fransa’da şu ara gündemde olan ve protesto edilen çalışma yasasının medyada kendine ne kadar yer bulabildiği, protestoları gösterme konusunda penguene dönüşmese de Fransız medyasının sessizliği büyük eleştiri konusu. Geçtiğimiz hafta medya eleştiri sitesi Acrimed’de çalışma yasasının kadınlar aleyhine olacak düzenlemelerine Elle, Grazia ve Marie Claire gibi dergilerde neden yeterince yer verilmediği konu edildi. Hiç yer verilmemiş değil bu arada, eleştirilen, birkaç üstünkörü makaleyle geçiştirilmesi ya da adı yasayla birleşen Çalışma Bakanı Myriam El Khomri’nin hırsına odaklanan editoryal bakış açısı. Acrimed kadın dergileri de dahil olmak üzere medyanın genel tutumunu elit sınıf gazeteciliğinin bir sonucuna bağlıyor ve elbette ki siyasetçilerle yakın ilişkide olan, medya dışında da yatırımları bulunan holdingleşen medyaya. Twitter’da ise tepki büyük, medya yalanlarını ifşa edenler çok, yine de arada örneğin Bağımsız Fotoğrafçı NnoMan’in 17 Mayıs’taki protestoları görüntülemesine izin verilmediği haberini Le Nouvel Observateur’de okumak mümkün.
Gezi’yi andığımız bu günlerde bunları okumak, kıyaslamak ve geldiğimiz yeri yeniden tahlil etmek açısından yararlı. Gezi pek çok konuda olduğu gibi medyayı anlamak açısından da gözümüzü açmıştı. Televizyon kanalları önüne uzayan isyan, istifa eden gazeteciler, bazıları gerçek isimleriyle bazıları ise anonim hesapları üzerinden haber aktaran gazeteciler umudumuzu arttırmıştı. Bu arada iyi gazetecilerin Gezi’ye katkısını da hiç azımsamamak gerek; haber reflekslerini, deneyimlerini kullanarak alternatif yollardan bize haber aktardılar. Gezi ayrıca bağımsız, küçük medya kuruluşlarının değerini anlamamızı sağladı. Ancak genele baktığımızda medya açısından her şeyin üç yıl öncesinden daha kötüye gittiğini söyleyebiliriz. O zaman penguen olarak adlandırdığımız ana akım medya bugün süt dökmüş kediye döndü. Değerini anladık dediğim aralarında bağımsız televizyonlar, gazeteler, internet siteleri hem siyasal hem de ekonomik açıdan büyük baskılar altında. Okuyucu gazete almıyor, reklam veren iktidarın korkusundan reklam veremiyor, çalışanlar ve medya kuruluşları aleyhine açılan dava ve soruşturma sayısı bilinmiyor. Son olarak Haberdar’dan Arzu Yıldız’ın haberine göre aralarında Evrensel, Hayatın Sesi, imc TV, Med Nuçe, Sterk TV, K24, Van TV, Ronahi TV, Newroz TV hakkında terör propagandası yapmak, Can Erzincan TV hakkında “FETÖ-PDY” propagandası yapmak gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı öğrenildi. DİHA’nın 13 muhabiri tutuklu, Kürt medyasının neredeyse tamamı erişime engelli. Özgür Gündem hakkında açılan onlarca dava yetmezmiş gibi şimdi de Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliğine destek veren gazeteci ve yazarlara da soruşturma açıldı.
Gezi’deki doğaya, özgürlüklere, insan haklarına sahip çıkan dayanışma coğrafi olarak genişleyemedi, hatta epey daraldı. Gezi anılarını yad ederken bunları da düşünmek gerekiyor. Fransa kıyaslamasıyla başladık geri dönelim Fransa’da olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde medya patronlarının başka alanlarda yatırımları, hükümetle yakın ilişkileri var ve bunlar medya içeriklerine elbette çok olumsuz yansıyor. Yani tek akıllı bizim medya patronları değil. Ancak gazeteciler arası dayanışma, örgütlenme, okur desteği tam teslimiyetin önündeki en büyük engel. Bizim başaramadığımız bu. Alanımız bu kadar daralmışken, haber alabildiğimiz kaynaklar bu kadar azalmış ve bu derece baskı altındayken bile birlikte mücadele etmeyi beceremiyoruz. Medya eleştirilerimiz taraftar atışmasından öteye gidemiyor. Herkesin bagajı dolu ve herkes önce kendi haklılığı kabul edilsin istiyor.
Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Yüksekova’da yüzlerce insan öldü, evinden oldu, göç ettirildi. Hak ihlalleri devam ediyor, son bulacağına dair de henüz maalesef bir umut yok. Bu ortamda “ama onlar da geçmişte…” diye başlayan cümlelerin bir faydası yok. Yeterince güncel sorumuz, sorunumuz var zaten. Kaç gazete Sur’u görüyor, Cizre’deki bodrum katlarında yanan insanları kaçı haberleştirdi, vize anlaşması yerine mültecilerin durumuna odaklanan, çocuk istismarlarını hak temelli gören kaç medya kuruluşu var? Sorular çoğaltılabilir. Almanya’da parlamentonun Ermeni Soykırımı’nı tanımasının ardından cuma günkü gazete manşetleri nasıl utanılacak bir medya ortamında bulunduğumuzun en güncel kanıtı. Bu utancın dışında kalanların birbirine destek olması ve mesleğe sahip çıkması şu anki önceliğimiz.
Demokratik Bölgeler Partisi Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter 27 Mayıs’tan beri kayıp. Kaybolduğu gün Twitter’da bazı hesaplardan gözaltına alındığına dair fotoğraflar paylaşıldı, sonra kaldırıldı. Emniyet gözaltına alındığını reddediyor. Külter’in son mesajı “Hakkınızı helal edin” olmuş. Külter için Mecliste soru önergesi verildi, ailesi HDP’li ve CHP’li vekillerden yardım istedi. 10 gündür bir sonuç alınamadı. İHD’nin AİHM’ye başvurduğu ifade edildi. İlk soru elbette devlet yetkililerine, Hurşit Külter nerede? İkinci sorunun muhatabı ise bizleriz, birbirimize sahip çıkmazsak, yan yana durmazsak yarın Hurşit Külter’in haberini kim yapacak? Sorumuz bu olmalı çünkü sorunumuz çok büyük.
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50