'Kıskanıyorsunuz, delikanlı değilsiniz' diye diye...
Fotoğraf: Envato
Bugünlerde ülkede tepesinde boza pişirilmeyen neredeyse yok!
Tepesinde boza pişirilenlerin...
Almanya, ABD gibi uluslararası güçler Türkiye’ye daha doğrusu Cumhurbaşkanına ‘had’ bildiriyor diye...
Sevinmesi kabul edilebilir midir?
Kesinlikle değil.
Peki ya Cumhurbaşkanının bu ülkelere, “Kıskanıyorsunuz, delikanlı değilsiniz” gibi çıkışları “milli gururumuzu” okşamalı mı?
Karşılığı olmayan...
Kof!
Bedelini ülke vatandaşlarının ödediği bu çıkışları da alkışlamanın... “Bak büyük güçlere kafa tutuyor” zannıyla gururlanmanın da hiçbir mantığı yok!
Biraz açalım.
BETONUMUZU KISKANDIKLARINA İNANMAK
Almanya başta olmak üzere Avrupa devletleri tarafından, en çok betonlarımızın kıskanıldığı propaganda ediliyor.
Bilimde, sanatta, teknolojide, sanayide baş edemiyoruz ama olsun.
Havaalanımızı kıskanıyorlar!
Köprü, otoyollarımızı kıskanıyorlar.
Tüp geçit ve AVM’lerimizi kıskanıyorlar!
Niye yapacak teknolojileri mi yok?
Paraları mı yok
Şehirlerimiz onlarınkinden daha mı düzenli?
Yaşam standartlarımız onlarınkinden daha mı yüksek?
Benzeri sorular karşısında komik cevaplar üretiyorduk ki...
Moda deyimle ‘kapak olacak’ bir haber geldi: Alp Dağları’nın altından geçerek İsviçre’yi İtalya’ya bağlayan dünyanın en uzun ve en derin tünelinin açılışı yapıldı.
Hem de çok övünülen, kıskanıldığı söylenen Marmaray’ın 10 katı.
Betonumuzun kıskanıldığını iddia edenler zaten gerçeği biliyordu. Bu ‘kapak’tan sonra umarım, bu masala inanalar da gerçeği görür.
Gerçeği görmek sadece ‘doğru değilmiş’i görmek değil! Gerçeği görmek asıl, bize masalı anlatanların amacını görmektir.
Bu masalı anlatanlar istiyorlar ki...
Doğayı, yaşam alanlarını katleden projeler sorgulanmasın. Sorgulamanın düşmanla işbirliği yapmak olduğuna inanılsın!
Bu anlayışı sorgulamalıyız!
Aynı zamanda...
AB’nin malını satabildiği pazarı olarak büyümemizi...
Göç vermeyi azaltacak kadar ekonomik büyüklüğe ulaşmamızı isteyen...
AB’nin çıkarcı yaklaşımı da...
FATURA AĞIR OLUNCA DİKLENME YUMUŞADI
Dedik ya; “Kof diklenmelerin faturası vatandaşa çıkıyor” diye...
Örnek Rusya.
Uçağını düşürmemizin ardından Rusya’nın, ülkemize uyguladığı amborga karşında şöyle diklenmiştik: “Türkiye senin almadığın 1 milyar dolarlık malla yıkılmaz. Alsan ne olur almazsan ne olur?”
Geçen hafta ne denildi: “Biz kesinlikle münasebetleri bozmak isteyen bir ülke de değiliz. Tam aksine Rusya ile münasebetleri arzu eden bir ülkeyiz. Sayın Putin ile bizim ilişkilerimiz gerçekten çok farklı bir noktadayken, iki iyi dost noktasındayken böyle bir konuma gelmiş olması veyahut da bir pilotun yapmış olduğu hata veya bir yanlış sebebiyle koskoca Türkiye’yi feda etmesi gerçekten düşündürücüdür. Burada Rusya ile münasebetlerimizi kesinlikle yeniden geliştirmenin, yeniden çok daha farklı bir konuma taşımanın gayreti içerisinde olmamız gerekir.”
Turizm 7 milyar dolar zarar yazınca.
On binlerce turizm çalışanı işsiz kalınca.
Tarım ve ticaret ağır darbe alınca.
Vatandaşa ağır bir fatura çıkınca.
“Münasebetlerimizi kesinlikle yeniden geliştirmeliyiz” noktasına gelindi.
Peki biz bu ağır bedeli niye ödedik?
‘ERKEKSİ’ DİLLE MEYDAN OKUMA’
Almanya Parlamentosu 1915’teki Ermeni olayları için “soykırım” dedi.
Ve biz şimdi de, “Almanya ile ilişkilerimiz zedelenir”den başlayıp...
TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Genel Kurulu’ndaki erkek egemen söylemle dille getirilen şu diklenmeyle karşılaştık: “Delikanlı olun ciğerimi yiyin.”
Ardından AB’ye tehdit: Mülteci konusunda Türkiye Avrupa önünde set olmaktan çıkar. Sizi dertlerinizle baş başa bırakırız.
Delikanlı meselesine hiç girmeden içeriği değerlendirelim.
Dünyada soykırım konusunda en son söz söyleyecek ülke Almanya’ymış. Böyle bir ülkenin bu ithamda bulunması hayatın olağan akışına karşıymış.
İyi de Almanya soykırımı kabul etmiş, yüzleşmiş, yüzleştirilmiş bir ülke.
Üstelik şimdi de...
Osmanlı Ermenilerinin Anadolu’daki varlığını sona erdiren olaylarda, Almanya’nın katkılarının ve sorumluluğunun da kabul edilmesini isteyen vekiller var.
Yüzleşmeyen kim acaba?
AB’nin krizinin derinliğine bakarak, mülteci akınından endişesini fırsata çevirmeyi hesap ederek...
“Türkiye 3 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor” deyip Almanya’yı mültecilerle tehdit etmeye ne demeli?
Hatırlatalım...
Ülke ihracatının yarısı AB’ye yapılıyor. Aslan payı Almanya’nın.
Ortadoğu piyasasında ihracat hâlâ zayıf.
Uganda gibi ülkelerle açılmak, Afrika pazarına bel bağlamak... Bu yeni pazarların
AB pazarı büyüklüğüne gelmesini beklemek hem uzun hem de zor!
Rusya, Orta Asya ve Ortadoğu’da kayıp verilirken AB’ye artan ticaret... Almanya’nın mülteci bağımlılığından daha fazla bağımlılığa işaret ediyor.
Cumhurbaşkanı diyor ki...
“Buradaki meselenin Ermeniler olmadığını, istismar edildiğini, Türkiye’ye karşı bir şantaj araç, sopa olarak kullanıldığını biliyoruz.”
Biz de...
Dış politikadaki hasarı tamir etmek için içeride sahte popülist bir söylemin oluşturulduğunu... Bağımlılıkların da, şantajların da, halkların acılarını bunlara meze yapmanın da karşılıklı olduğunu...
Biliyoruz!
DEVLETLER TARİHİ İKİ YÜZLÜDÜR
Ortada bir dikleniş var ama gerçek bir karşı duruş yok.
Avro istiflemeye devam.
3 milyon vatandaşın çifte vatandaşlıklarına devam.
Ticarete devam.
Ne de olsa burjuva devletler tarihi, iki yüzlülükler tarihidir.
Suriye’de Batı ile kol kola hayaller peşine düş, sonra insanlık dersi vermeye kalk.
Irak’taki 1 milyon kişinin katili ABD ile “koalisyon ortağı” olmakla övün! Sonra da dön, “Batı’nın eli kanlı” de.
ABD’ye laf et, İncirlik üssünü kullandırt.
Batı’ya çat, NATO’da el ele tutuş.
AB ile güvenlik ve mülteci pazarlığı yap.
Özetle: Emperyalist suçlar da iki yüzlülük de ortak.
Gerçek bir karşı duruş anti-emperyalist karakter gerektirir. Bu da sermaye hükümetlerinin yapabileceği iş değil!
AĞIR FATURA ÖDEMEMEK İÇİN!
Devletlerin iki yüzlülüğünden halklar kaybeder.
Misal Türkiye, İsrail çekişmesi.
Önde sert sözler sarf edilirken bile ticaret artarak sürdü.
Sözde Filistin için kavga edilmişti lakin...
İsrail’in Gazze ablukasına da, Mısır’ın Gazze’ye ablukasına da ses çıkarılmadı. Türkiye’nin kankası Suudi Arabistan’ın İran’a karşı İsrail’le ortaklaşmasına da tek laf edilmedi.
Sonra İsviçre’de gizli bir mutabakata varıldı İsrail ile.
Türkiye ve İsrail’in gaz arama çalışmalarında iş birliği yapacağı...
Türkiye’nin, İsrail’den gazı alacağı... Avrupa’ya İsrail gazının taşınması için boru hattı inşasını kabul edeceği... Ve benzeri bilgiler saçıldı ortaya.
Ver gazı, unutalım Gazze’yi oldu. Ve AKP’nin o dönemki sözcüsü Ömer Çelik çıktı ve hatırlattı: “İsrail devleti Türkiye’nin dostudur.”
Dostlar önde kavga edip arkada iş tutarken halklar aldatılır. Halklar ağır faturalar öder.
Ağır fatura ödememek için de, güzel bir gelecek kurmak için de halkların dostluğu gereklidir. Tarihsel acılarımızla yüzleşmekle başlayabiliriz, dostluk köprüsünü kurmaya!
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55