Öteki çocuklar
Siyaset jargonunda ‘ötekiler’ diye tanımlanan kesimi sosyal politikacılar genellikle ‘dezavantajlı gruplar’ bağlamında değerlendirir. Çoğunlukla egemen ırk, din, cins ve etnisitenin dışında kalmaya bağlı olarak şekillenen“öteki” olma hali, aynı zamanda derin bir yoksulluk halinin de tezahürüdür.
“Ötekiler”in var olabilme koşullarındaki yetersizlik sadece ekonomik alana sıkıştırılamayacağı gibi meselenin ciddi bir ekonomik eksiklik boyutu da bulunmaktadır. Buradan hareketle de “öteki” olma hali, kapitalist eşitsizliğin farklı biçimlerine bir arada maruz kalmak olarak tanımlanabilir.
Ekonomik, kültürel ve siyasal hak ihlalleri/ kayıpları ile yoksulluk hali arasında çoğunlukla karşılıklı bir neden- sonuç ilişkisi bulunmakta ve“ötekiler” dediğimiz kesim esasen çoklu hak ihlalleri ve ayrımcılığa maruz kalan toplumsal gruplardan oluşmaktadır.
Bu hak ihlallerinin ve yol açtığı eşitsizliklerin her daim kapitalizm lehine işlediği düşünüldüğünde ise “ötekileşme” kaçınılmaz olarak sınıfsal niteliği olan bir sorundur.
Dezavantajlı gruplar içinde azımsanmayacak ölçüde çocuk nüfusun yer alması, çocuklara da sirayet eden bir eşitsizlik sorunuyla yüz yüze olduğumuzu gösteriyor. Bununla beraber çocuklar arasındaki eşitsizlik; eşitsizliğin yaygınlaşmasının, kalıcı hale gelmesinin ve nesilden nesile aktarılmasının da başlıca mekanizması.
Türkiye’nin bu konudaki “performansı” ise haddinden fazla yüz kızartıcı.
OECD’nin 2016 yılında yayınladığı gelir eşitsizliği raporuna göre Türkiye, gelir dağılımındaki eşitsizlik bakımından Şili ve Meksika’nın ardından en kötü durumdaki üçüncü Ülke. Bununla beraber çocuk yoksulluğunda dünya birincisi. 0- 17 yaş grubundaki çocukların yaklaşık üçte biri (yüzde 28.4) yoksul.
Nitekim gelir eşitsizliği konusunda Türkiye ile arasında sadece birkaç puan fark bulunan birçok Avrupa ülkesiyle karşılaştırıldığında, çocuk yoksulluğu konusundaki farkın çarpıcı boyutlarda olduğu görülüyor.
UNICEF’in yayınladığı “Çocuklar İçin Adalet” raporunun (20016) sonuçlarına göre ise Türkiye’de farklı ekonomik gruba mensup çocuklar arasında eğitim, sağlık ve yaşam memnuniyeti bakımından uçurumlar var. Çocukların yaşam memnuniyeti eşitliği bakımından son sırada yer alan Türkiye, sağlık konusundaki eşitlik bakımından ise İsrail’le beraber son iki sırayı paylaşıyor.
Öte yandan UNİCEF’indezavantajlı çocuklar için yaptığı tanımlama Türkiye’deki koşullarla karşılaştırıldığında, durumun vahametini görebilmek için aslında bu verilere de gerek yok.
Şöyle ki; dezavantajlı çocuklar, risk ve tehlike altında yaşayan ve çocukluk haklarından faydalanma konusunda engellenen çocuklardan oluşuyor. Ve UNICEF’e göre siyasal şiddet ortamında;
* Güvenlik kaygılarıyla sınırlandırılmış bir yaşama sıkıştırılmak,
* Sevdiklerini kaybetmek,
* Onlardan uzak kalmak,
* Kendini siyasal nefret söyleminin ortasında bulmak,
* Şiddet ve tecavüze maruz kalmak dezavantajlı çocuk olmanın başlıca nedenleri arasında yer alıyor.
Türkiye’de işlenen cinsel suçların yarısının çocuklara yönelik olduğu hatırlandığında, sürdürülen çatışmacı politikalar dolayısıyla yaşam ve eğitim hakkı engellenen çocuklar hesaba katıldığında, yarısı çocuklardan oluşan Suriyeli mültecilerin “Kayserili pazarlığı” çerçevesinde belirlenen yaşam koşuları mercek altına alındığında ya da 12 Haziran’a çeyrek kala (Uluslararası Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü) iş cinayetleri içinde çocukların payının giderek artmakta olduğu düşünüldüğünde başka söze gerek var mı!
Evrensel'i Takip Et