Çoban kulübesinde buluştular
Troya savaşına katılan Yunanistanlı kent kralllarından Odisseus, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra bile hâlâ yurduna dönememişti. Haliyle onun öldüğünü düşünen bazı egemenler de, sözde dul kalan karısı Penelopeya’yla evlenebilmek için onun sarayına çöreklendiler. Hem sarayın, hem de halkın nesi var nesi yoksa, arsızca yiyip içmeye başladılar. Odisseus’un yeni yetme oğlu Telemahos da; bu asalaklardan hem evini, hem de halkını kurtarmak için, anası kraliçe Penelopeya’dan habersiz, babası Odisseus’u, deniz ötelerinde aramaya çıktı.
TELEMAHOS’U SUSTURMAK İSTEDİLER
Troya’dan sağ salim dönebilen birkaç Yunanistanlı kent kralının ülkesine gidip onlarla konuştu, ama babasının sağ olup olmadığı konusunda bir bilgi edinemedi!.. Haliyle ülkesine geri dönmek üzere yeniden denize açıldı... Ner var ki bu arada anası Penelopeya’nın taliplerinden arsız Antinoos ve yirmi kadar yandaşı; gemisi ve yoldaşlarıyla dönecek olan dikbaşlı Telemahos’u, ülkesine ulaşamadan öldürmek üzere, pusuya yattılar...
Akdenizli halklara zeytin ağacını armağan eden tanrıça Atena; çok sevdiği Odisseus’un oğlu Telemahos’un arkadaşlarıyla birlikte ülkesine geri dönmek üzere denize açıldığını görünce; delikanlının başına gelecekleri bildiği için, ona gizlice kılavuzluk etmeye karar verdi. Bulutların üstündeki sarayında, barış şölenlerinde giydiği giysilerini geçirdi hemen sırtına. Ve en sevdiği barış ezgisini mırıldanaraktan zeytinyağlı kremler, kokular süründü. Sonra da yıldızlarla kaynaşan o masmavi boşluğa bırakıverdi kendini!.. Ve yıldızları okşaya okşaya, Telemahos’un gemisine bir kuğu kuşu gibi sessizce kondu.
Konar konmaz da, bütün Akdeniz zeytin kokmaya başladı...
ATENA ONU HİÇ YALNIZ BIRAKMADI...
Bu arada şafak tanrıçası güzel Eos uyanmış; karaları, denizleri ve de gökyüzünü yeşile, maviye, safran sarısına boyamak üzere hazırlanıyordu. Tanrıça Atena; Telemahos’un gemisine tuzak kuran Antinoos ve arkadaşlarınn gözlerini bağladı. Böylece Telemahos’un gemisi, ülkesi İthake adasına sağ salim ulaştı... Telemahos arkadaşlarından ayrıldı ve ayakları onu sadık çobanları Eumayos’un kulübesine doğru yönlendirmeye başladı. Gerçekten de onu çocukluğundan beri güdüp yeden bu çoban amcasını çok özlemişti Telemahos... Zaten çoban Eumayos da, dile gelmez bir sevgiyle tutkundu ona.
Aynı günlerde Telemahos’un babası kral Odisseus da, Troya savaşı sonrası tek başına ülkesine dönebilmiş; onu çok seven tanrıça Atena’nın yardımıyla, yaşlı bir dilenci kılığında, sadık çobanı Eumayos’un kulübesine sığınmıştı... Ne var ki savaşa giderken götürdüğü gemilerin ve de gemilerdeki gençlerin tümünü yitirmişti!..
Yirmi yıl önceTroya’ya doğru gemilerinin yelkenlerini açtığında; oğlu Telemahos, gözü yaşlı karısı Penelopeya’nın kucağında henüz bir bebekti... Haliyle Odisseus; kendi yokluğunda karısı, oğlu ve de halkının başlarına gelenleri iyice öğrenebilmek için, “Kral Odisseus kimliğini” gizliyordu. Çoban Eumayos da; gerçek kimliğini çözemediği dilenci kılığındaki kral Odisseus’u, Akdenizlilere özgü candan bir konukseverlilikle ağırlamaktaydı çoban kulübesinde...
KULÜBEDEKİ YABANCI BABASI ODİSSEUS’TU!
Telemahos; şafak tanrıçası güzel Eos’un saldığı o soluk sabah aydınlığında, çoban Eumayos’un kulübesine ulaştı ve kulübeyi koruyan köpekler de hemen kuyruklarını sallaya sallaya, Telemahos’un çevresinde dolanmaya başladılar. Bu arada çoktan uyanmış olan dilenci kılığındaki Odisseus, köpeklerin o sessiz koşuşturmalarını görünce; ”Baksana Eumayos” dedi yüksek sesle, “Herhalde bir arkadaşın geldi. Köpekler havlamak yerine habire kuyruk sallıyorlar!..” Odisseus tam bu sözleri bitirdiğinde, kapı aralığından görünüverdi Telemahos. Çoban Eumayos da onu öyle aniden karşısında görünce, elindeki tabakları bırakıverdi! Dili tutulur gibi oldu. Hemen koşup sarıldı Telemahos’a: Gözlerinden, yanaklarından öptü. Sonra ellerinden tutup uzun uzun yüzüne baktı yaşlı gözlerle... “Hoşgeldin, gözümün nuru evladım!” diye gürledi çoban Eumayos.“Sen deniz ötelerinde babanı aramaya gittiğinden beri, kendimde değildim. O ananı isteyen damat adaylarından bazıları denizde tuzak kurmuşlardı seni yoketmek için... Neyse geldin ya, çok şükür!..
ZEUS’UN YOLLADIĞI BİR KONUK, OĞLUM...
Çoban Eumayos hemen Telemahos’a oturacak yer hazırlamaya başladı. Telemahos da; “Bırak bu koşuşturmayı Eumayos amca,” dedi gülümseyerek. “Şöyle karşıma geç!.. Bana biraz evimizden, anamdan söz et. Söylesene, anam bir yandan taliplerini oyalayıp babamı mı bekliyor, yoksa... Yoksa o adamlardan biri alıp evine mi götürdü onu?.. Babam Odisseus’un boş yatağını artık örümcekler mi sardı? ”
Bütün sevecenliğiyle; “Hele şöyle bir yerleşelim, hepsini konuşacağız,” dedi çoban Eumayos. Hemen Telemahos’un elindeki tunç kargıyı aldı. Kolundan tutup odaya buyur etti. Dilenci kılığındaki Odisseus da ayağa fırladı birden. Telemahos da ona; “Rahatını bozma, sevgili ihtiyar,”dedi. Ve üstü başı perişan yabancının kolundan usulca tutup gene yerine oturttu. Sonra tam dışarıya çıkacakken çoban Eumayos’un kulağına eğilip; “Bu yabancı kim, çoban amca?” diye sordu. “Zeus’un yolladığı bir konuk oğlum,” dedi Eumayos fısıldayarak ve yiyecek birşeyler getirmek üzere, kapıdan dışarı fırladı hemen...
Telemahos; dilenci kılığındaki adamın hiç de öyle sıradan biri olmadığı duygusuna kapıldı birden...(*)
(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza, aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
-. AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN– Evrensel Yayınları)
- AKDENİZ MİTOLOGYASINDN EFSANELER (Yaşar ATAN – Evrensel Yayınları)
- İNSAN VE TRAGEDYA ( A: Bonnard. Çev.: Y. Atan – Evrensel Yayınları)
Evrensel'i Takip Et