Derin sansüre karşı ortak mücadele
Fotoğraf: Envato
Hayatın Sesi Televizyonuna 13 Mart’ta Ankara Güvenpark’ta gerçekleştirilen bombalı saldırıya ilişkin yayını nedeniyle, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından uyarı ve 14 bin 359 lira idari para cezası verildi.
Cezanın gerekçesinde, yayın esnasında “Bu ülkede yaşanmaz oldu” temasının işlendiği, böylece “Terör örgütlerini güçlü gösteren, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte yayın icra edildiği” ve “Terör eyleminin, faillerinin ve mağdurlarının terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunulduğu” iddia ediliyor.
RTÜK birkaç gün önce de, merkezi Diyarbakır’da bulunan Özgür Gün TV’ye bir gün yayın durdurma ve 14 bin 359 TL para cezası vermişti. RTÜK, Gün TV’ye verdiği cezanın gerekçesinde 20 Ocak’ta Cizre’de yaralıları taşıyan bir gruba zırhlı araçtan açılan ateş sonucu 2 kişinin yaşamını yitirmesi, 12 kişinin ise yaralanması olayını televizyona bağlanarak anlatan muhabirin ifadelerine dayandırdı. Hatırlanacağı gibi bu olayı, imc TV Kameramanı Refik Tekin açılan ateş sonucu yaralanmasına rağmen kayıttan çıkmayarak belgelemişti.
Bunlardan da önce, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının TÜRKSAT’a yazı göndermesinin ardından TÜRKSAT, imc TV’nin yayınını kesmiş ve kanal, Hotbird uydusu ile internet üzerinden yayınına devam etmişti.
İktidarın, daha önce siyasal bir ittifak halinde olduğu Gülen Cemaati ile girdiği çatışmanın ardından, bu cemaate yakın olduğu bilinen televizyon kanalları ile gazetelere de kayyım atanmıştı.
Türkiye Gazeteciler Sendikasının ‘Cezaevindeki gazeteciler’ başlıklı bölümünde bu yazı yazılırken ‘35 gazeteci cezaevinde’ deniliyordu.
Bunların içinde Kürt basın emekçileri ve onların da arasında DİHA muhabirleri sayısal ağırlığı ile özel bir yer tutuyor. Geçtiğimiz günlerde Nedim Oruç’un tahliye olmasına sevindik. Ve bu sevinci yaşarken Nedim’in tıpkı diğer DİHA muhabirleri gibi gözdağı ve baskı amacıyla tutuklandığını, gerekçenin ise bir biçimde uydurulduğunu biliyoruz. DİHA muhabirleri için gözaltına alınıp, 6-7 ay sonra bırakılmak dönemsel bir baskı yöntemi özelliği kazandı.
Bu duruma dikkat çekmek ve meslektaşlarımızın gazeteciliklerine tanıklık etmek için Özgür Gazeteciler Cemiyetinin organize ettiği tanıklık günleri geçtiğimiz perşembe günü başladı. Diyarbakır’da 23 Haziran günü gerçekleşecek olan tanıklığa ben de katılacağım.
Bu yazı yayımlandığından bir gün sonra, yani yarın da gazetemiz yazarlarından Ender İmrek’in cumhurbaşkanına hakaretten (TCK 299) duruşması var. Duruşma Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde 2. Asliye Ceza Mahkemesinde saat 11.30’da görülecek. Bu duruşmalara gösterilecek katılım, düşünce ve ifade özgürlüğü üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan bu maddenin arkasındaki zihniyete de bir yanıttır. Daha da genel anlamıyla hikmetinden sual olunmaz ‘kutsal devlet’ anlayışına dayanan zihniyete karşı bir duruştur.
Ve Özgür Gündem ile dayanışmak amacıyla gazetenin 1 günlük nöbetçi yayın yönetmenliğini yapan gazeteciler hakkında soruşturmalar bir furyaya dönüştü. Ve bu soruşturmaların ardından davalar da açıldı. Adeta ‘devletin nöbetçi yayın yönetmenleri ile savaşı’nı yaşıyoruz.
Başladığımız noktaya, Hayatın Sesi Televizyonuna yönelik baskılara yeniden dönerek bazı bilgiler daha paylaşalım. Hayatın Sesi Televizyonu hakkında kesinleşmiş 3 ceza daha bulunuyor ve belki bu yazı çıktığında bunlara yenileri de eklenebilir.
Bu cezalar Hayatın Sesi Televizyonuna henüz tebliğ edilmediği için burada detaya girmiyorum. Ancak kısa bir süre içinde onlar da tebliğ edilecektir.
RTÜK’teki hakim devlet iradesi Hayatın Sesi Televizyonunu, verdiği cezalara karşı gösterilen tepkilerin de düzeyini ölçerek, zincirleme cezalarla kapatmaya karar vermiş gözüküyor.
Devletin ve ona hakim olan tek parti, tek adam diktasının, kendi egemenliği için tehdit olarak gördüğü basın kurumları ile savaşı, kendisini desteklemeyen, kendisine itiraz eden tüm kesimlerle de savaşıdır. ‘Darbe’, ‘derin devlet’ gibi kavramsal ifadelerin içine neyi koyuyorsak onlar bugün çeşitli türevleriyle yaşanıyor.
Basına sansür, gazetecilerin tutuklanması ile milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanma hazırlıklarına girişilmesi, barış isteyenlerin hedef haline getirilmesi aynı algoritmanın parçasıdır.
Onunla mücadelenin de bu gerçeği gören bir bakış açısıyla sürdürülmesi gerekiyor. Okur, izleyici ve gazeteci bu açıdan birlikte hedeftir.
Biz, gerçeği ve halkın haber alma, doğruları öğrenme hakkını kendisine rehber edinen gazeteciler olarak, basın kurumları olarak eğilmeyiz, yılmayız. Ama bu derin kuşatmayı kırmayı ancak birlikte başarabiliriz. Liselilerin gerici eğitime karşı yükselttikleri mücadele bayrağı hepimize ders olsun.
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez 20 Ocak 2025 15:37
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23