16 Haziran 2016 00:52

Militarist ve gerici eğitimle nereye?

Militarist ve gerici eğitimle nereye?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Uzun yıllardır yaz-boz tahtasını bile aratacak şekilde akla zarar her yöntemin militarizm ve gericilik adına denendiği bir “eğitim sistemi” var. Yetmezmiş gibi onca hataya ve başarısızlığa rağmen aynı ya da benzer militarist ve gerici saldırı girişimlerini sürekli yaşıyoruz.

Dil hazırlık okulunda iken Sahaflar Çarşısında “Japan in Transition” adlı bir kitaba rastlamış ve satın alarak yutarcasına okumuştum. Japonya’nın yakın tarihi ve özellikle eğitim alanındaki geçişi anlatılıyordu kitapta. Yaşanılan istikrarsızlık ve artan militarizm üzerine ülke çapında bir tartışma başlatılmış ve sonuçta eğitim sisteminin iyileştirilmesiyle sorunların çözülebileceği ve ileri bir aşamaya geçilebileceği konusunda bir konsensüs (görüş birliği) sağlanmıştı.

Alınan ve hayata geçirilen bir dizi karar arasında görüş birliğine varılan konularla ilgili politika değişikliği yapılmaması ve hükümetler değişse bile (hatırladığım kadarıyla 30 yıl boyunca) bu kararların mutlaka uygulanması da vardı. Ayrıca eğitimde fırsat eşitliğine de vurgu yapılmakta ve şu somut örnek verilmekte idi: Bir sınava bir çiftçinin çocuğu ile bir subayın çocuğu girmişse ve çiftçinin çocuğu yüksek not almışsa çiftçinin çocuğunun tercih edilmesi gerekir.

Bu programın uygulanması sonucunda 30 yıl içerisinde başarılı gençlerin sayısı artmış, alınan patent sayısında epey bir yükselme olmuş ve bilimsel üretim katlanmaya başlamıştır. Kitapta başka bir vurgu da şu idi: Japonlar geleneklerine bağlı bir toplumdur. Ayrıca bir ağaç kesen bir Japon vatandaşının onun yerine 4 ağaç dikmek zorunda olduğu da övgüyle anlatılmaktadır.

Son günlerde başarılı gençler yetiştirme geleneğine sahip bazı liselerde göze çarpan rahatsızlık ve yayımlanan bildiriler yukarıda anlattığım durumları düşündürttü. Bir önceki hükümette Milli Savunma Bakanlığı yapmış birinin Milli Eğitim Bakanlığına atanması aslında militarist zihniyetin yine ve yeniden hortlatılması halidir. Geçmiş dönemde 4+4+4 modelini dayatan zihniyet sadece “dinsel gericilik” ekseninde gitmenin yeterli olmadığını görmüş olmalı ki bir de militarizm eksenini ekledi.

Toplumda devlet eliyle pompalanan kutuplaşma her alanda yeni “değişimleri” zorluyor. Meslek seçimindeki kutuplaşma polis ya da imam olmaya zorluyor vatandaşlarımızı. Hal böyle olunca nitelikli ve demokratik eğitimin anlamı ve önemi tartışmalı hale getiriliyor ve bu alanda bir gelenek yaratmış lise ya da üniversiteler de itibarsızlaştırılıyor ve hedef haline getiriliyor böylece. Bu durum gelecek açısından kaygı vericidir ve çok tehlikelidir.

Politik düzlemde iktidar partisinden yana olmaya, inanç düzleminde hanefi/sünni olmaya, etnik düzlemde Kürt ve öteki düşmanlığı üzerinden Türk olmaya, çalışma hayatında polis ya da imam olmaya zorlayan bir tehlikeli modelle karşı karşıyayız. Bu model sadece Türkiye ya da Yakın Doğu için değil dünya için de birçok kaygıyı ve tehlikeyi barındırıyor. Toplumu kutuplaştırarak ve egemen zihniyetin belirlediği kalıplara uymaya zorlayarak esir alma girişimleri kısa vadede rant, sömürü, “başarı” ve mutlak iktidar sağlayabilir. Uzun vadede bedeli çok ağır olabilecek bir dayatma modelden söz ediyoruz.

“En tehlikeli insan, az anlayan fakat çok inanandır” diye bir güzel ve anlamlı ifade okumuştum geçenlerde. Söz konusu model ne yazık ki az anlayan ve çok inanan bu tehlikeli insanların sayısını artırma üzerine odaklanmış durumdadır. Bilime ve bilim insanına saygı duymayan, nitelikli öğretmenleri itibarsızlaştıran ve vur deyince öldüren kindar insanlar yetiştirmeyi amaç edinen bir eğitim modeli olabilir mi? Cevabımız evettir ve şu an koşar adım bir felakete doğru gitmekteyiz.

Çözüm üretmekle teknoloji üretmek iç içe geçmiş kavram ve uygulamalardır. Türkiye’de sorunlar çözülemiyor, teknoloji de üretilemiyor. Çünkü analitik düşünmeyi, demokrat ve adil olmayı özendiren bir eğitim sistemi yok! Peki, çocuklarımızın anne ve babaları ve aynı zamanda bu ülkenin seçmenleri olarak ne düşünüyoruz ve ne yapıyoruz diye kendimize sormamız gerekmez mi? 

Göz göre göre çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına ve yaşam alanlarımızın talan edilmesine razı mı olacağız? Japonların yaptığı gibi genel bir tartışma başlatıp eğitim sistemini dönüştürmek ve bu dönüşümle Türkiye’ye geçiş yaptırmak gibi bir sorumluluğumuz yok mudur? 

Yarın çok geç olabilir. Artık “şarkı dinlemeyi bırakıp şarkı söylemek” zamanıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa