17 Haziran 2016 00:50

Kahraman da aramayalım günah keçisi de

Kahraman da aramayalım günah keçisi de

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Nasıl ki başarılardan kahraman çıkarmaya hevesliysek, yenilgilere günah keçisi bulmaya da aynı şekilde meyilliyiz. Şişirilmiş umutlar ve abartılı beklentilerle çıktığımız ilk Avrupa Şampiyonası maçında Hırvatistan’a yenilince hemen sorumlu aramaya koyulduk. Modric topa vururken saçını düzelten Ozan Tufan saçma sapan yorumlar eşliğinde hedef tahtasına kondu. Oysa Modric gol vuruşunu yapmadan önce Selçuk’un kale önünden uzaklaştırdığı top yaklaşık 20 metre kadar yükselmişti. Bu süre içinde Modric’in önünü kapatmamak elbette bir hata ama bunun sorumluluğunu tek bir kişiye yüklemek insafsızlıktan başka bir şey değil. Pozisyon gereği başka bir oyuncu da pekala vücudunu Modric ile kale arasına koyup set oluşturabilirdi. Hırvatistan’a neden yenildiğimiz sorusuna verilecek onca cevap varken işi Ozan’ın saçını düzeltmesine bağlamak tam bir sığlık göstergesi. 

Yenilginin nedenlerini ortaya koyabilecek bilgi ve birikim olmayınca eleştiri niyetine abuk sabuk yorumlar yapılıyor. Öz eleştiri kültüründen de uzak olduğumuz için yenilgiler sonrasında bütün zihinsel faaliyet, bahane arama, kılıf uydurma ya da sorumlu bulma çabası üzerinde yoğunlaşıyor.

Fatih Terim de ikinci yarıda kötü oynadıklarından söz ediyor ama kötü oyunun nedenleri hakkında hiçbir şey söylemiyor. Sorunun ne olduğu bilin(e)meyince, haliyle çözüm de üretilemiyor. 

Hırvatistan karşısında geriye düşünce gereken tepkiyi ortaya koyamadıklarından yakınıyor Terim. Tamam da neden konmadı acaba? Hem fiziksel gücün yeterli olmayışından ve bazı oyuncularda pres yeteneği bulunmayışından yakınacaksın hem de “Tepki veremedik” diyeceksin. Fiziksel güç ve pres gibi modern futbolun olmazsa olmazları bağlamında ciddi zaafları olan bir takımın geri düşmeye tepki vermesi mümkün mü?

Ayrıca, Hırvatistanlı oyuncuların bir faul sonrasında 10 kişi birden hakemin üzerine yürüyerek onu etkilediklerini iddia eden Terim, bizim oyuncularımızda ise bunun eksik olduğuna dikkat çekiyor. Hani neredeyse yenilgiyi hakemin Hırvatistanlı oyuncuların etkisinde kalmasıyla ilişkilendirecek. Ama tabii berbat bir oyun sonrasında hakeme daha fazla da yüklenemiyor. Bu kadarı bile inandırıcı olmak bir yana, gülünç çünkü...

Terim’in, “Topla oynamayı seviyoruz” öz eleştirisi ise önemli ve çok yerinde. Gerçekten de çoğu oyuncumuz topu olması gerekenden fazla sürede ayağında tutuyor. Bu yüzden de topu durdurmadan seri şekilde paslaşabilme becerisi gelişmiyor. Futbol, anlık kararlar, tercihler üzerinden akan bir oyun. Bir anlık gecikmenin bedeli bile bazen ağır olabiliyor. 

Oyuncuların topla gereğinden fazla haşır neşir olması, zaman yitirmek anlamına gelir ve bu durum da rakibin işine yarar. Nasıl ki seri paslaşmalar rakibin dengesini bozuyorsa, topla oyalanmak da tam tersine rakibe pozisyonunu düzeltmesi, dengesini sağlaması açısından zaman/fırsat verir. Lakin, bunca yıldır memleket futbolunun en yetkili sorumlusu olarak görev yapan Terim’in oyuncuların “Topla oynama sevdası” sorununa çözüm üretemeyişi de anlaşılabilir ve affedilir bir durum değil elbette.

Terim, böyle turnuvalardaki rakiplerle baş edebilmek için performanslarının üzerine çıkmaları gerektiğinin altını çiziyor ki bu da çok anlamsız bir yaklaşım. Oyuncu ya da takım olarak performans sınırlarını aşmak bu kadar kolay mı? Bir oyuncu ya da takım, kariyeri boyunca kaç kez performansının üzerine çıkabilir ki? Bu laf bir bakıma milli takımın hangi seviyede bulunduğunun itirafı da sayılabilir.

Milli takım ikinci sınavında bugün İspanya ile karşı karşıya gelecek. İspanya, dayanışmayı/takımca oynamayı kusursuzca sergileyen ekip olarak futbolun çıtasını en yükseğe koyan ülke. Tıpkı Barcelona gibi, bol pasa ve dolayısıyla topa uzun süre sahip olma hedefine dayalı oyun anlayışıyla mücadele ediyorlar. İspanya’nın baş döndüren yoğunluktaki pas trafiğini sekteye uğratmak kolay değil. Kadrosu, birbirlerini çok iyi tanıyan, kimin nerede, ne yapacağını bilen ve hepsi de yetenek anlamında sıra dışı seviyedeki oyunculardan oluşuyor. Neredeyse gözü kapalı paslaşabilecek kadar uyumlular.

Hırvatistan maçında görüldü ki, fiziksel güç ve direnç bakımından yetersiziz. İspanya gibi bol pas yapan bir takıma karşı önde basma sevdasıyla topu kovalamak, fiziksel tükenişle birlikte vahim sonuçlar doğurabilir.  

İspanya karşısında öncelikle dikkat edilmesi gereken konu, saha içinde doğru pozisyon alıp rakip oyunculara boş alan bırakmamak ve kademeyi aksatmamak. Bu başarıldığı ölçüde milli takımın bu zorlu karşılaşmadan puan alma şansı yükselecektir...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa