23 Haziran 2016 00:54

Korkularla yüzleşme

Korkularla yüzleşme

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gelecek kaygısı ve korkusu içinde kendine ve çevresine olan güvenini kaybetmiş, “Her koyun kendi bacağından asılır” sözünün hakkını verircesine, kimseye güvenmeyen bireyler yetiştirmek,kapitalist sistemin öncelikli hedeflerinden birisidir. Okul sıralarından başlar ve ara sıra kesintiye uğrasa da, bireylerin yaşamı boyunca sürekli yeniden üretilir. 

19. yüzyıla özgü çalışma ve yaşam koşullarının giderek yaygınlaşması, sermaye güçleri pek çok açıdan köşeye sıkışmış olmasına rağmen, emek örgütlerinin güçlenmek bir tarafa daha da zayıflayıp etkisiz hale gelmesi, ister istemez yaşanan korkuları besliyor ve büyütüyor. Kendisi ve ailesinin geleceği için endişelenen, güvenceli iş ve insanca yaşam için bir şeyler yapılması gerektiğini düşünenlerin iyi niyetli çabaları, çoğu zaman karşılarında yükselen korku duvarlarına çarparak geri dönebiliyor. 

İktidarın ve patronların işçi ve emekçileri “Terbiye etmek” ya da “Hizaya getirmek” için en çok kullandıkları şey, onları sürekli tedirgin etmek ve kendileri için çizilen sınırların dışına çıkarlarsa işten atılabilecekleri izlenimini vererek derin bir korku içine itmek. Çalışmaktan başka şansı olmayan, tamamına yakını borç batağına saplanan emekçiler için işsizlikten, dolayısıyla düzenli bir gelirden yoksun kalmaktan daha etkili bir “sopa” yok. İşsizlik, bugünkü koşullarda çalışan işçiler için bir tehdit olarak kullanıldığı için beraberinde giderek yalnızlaşmayı, birbiriyle dayanışmadan uzak durmayı, örgütlü mücadele ile arasına mesafe koymayı beraberinde getirebiliyor. Ancak diğer taraftan aynı korku, zaman zaman işçilerin “Korkunun ecele faydası yok” diyerek cesaretle birleşmesi ve hakları için direnişe geçmelerinin temel nedenini oluşturabiliyor. 

Emekçi sınıfların, tarihte yaşanan sayısız örneklerde görüldüğü gibi, kitlesel olarak dayanışma ve sınıf çıkarları için mücadeleye yönelme potansiyeli taşıması, sermayenin örgütlü güçlerinin bu alana yönelik adımlarını daha planlı ve bilinçli atmalarını sağlıyor. 

Türkiye’nin dört bir yanında korkularını yenerek direnişe geçen bütün işçilerin başına gelenler bazen polis ya da jandarma saldırılarıyla, bazen de “Adliye Sarayı”nda dağıtılan ve “mülkün temeli” olan hukuk sistemi ile sindirilmeye çalışılıyor. Bu şekilde emekçilerin mücadele içinde olgunlaşan ve giderek belirginleşen sınıf bilincini bulanıklaştırıp olası bir “uyanışı”daha başından ezmek ya da engellemek istiyorlar. Kimi zaman başarılı olsalar da, tarihin ileriye doğru akışını ve deneyimlerin birikmesini engelleyemiyorlar. 

İşçi sınıfının içinde, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ucu kendilerine dokunduğunda ya da sıra kendisine geldikçe tepki gösterenler çıkacaktır kuşkusuz. Ancak içinde bulunduğumuz koşullar düşünüldüğünde bunun bile olumlu olduğunu belirtmek gerekir. Yine de, hangi alanda ve ne büyüklükte olursa olsun, işçilerin kendiliğinden mücadelesi içinde atılan ve atılacak adımlar, o an için önemli sonuçlar ortaya çıkarsa da, orta ve uzun vadede kazanmak için yeterli olmayacaktır.  

Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın giderek belirginleşmesinin, çalışma ve yaşam koşullarının katlanılamaz hale gelmesiyle birlikte, bireylerin tek başlarına korkularının üstesinden gelmelerini zorlaştırsa da korkunun, baskının ve şiddetin en etkili panzehri olan “birlik ve dayanışma” ile aşılmayacak engel yok. 

Bugünlerde şu ya da bu şekilde direnişte olan her emekçi, korkularıyla yüzleşmeden, yaşadığı sorunları yaratan nedenleri ortadan kaldıramayacağını görmek ve anlamak zorunda. Uzunca bir süredir yaşanan ve pek çok kimsenin elini kolunu bağlayan korkuların kaynağı olarak görülen baskı ve tehditler, insanca yaşam için direnmekten, onurlu ve özgür bir gelecek için örgütlü mücadeleden başka bir yol olmadığını gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa