25 Haziran 2016

İhbara dayanan devlet olur mu, böyle bir yapı ne kadar yaşar?

Utanıyorum; devlet ve devlet daireleri ihbar müessesine dayanarak iş yapıyor. Sınıfta bir tıp hocası gördüğü vaka örnekleri üzerinde uygulamalı anlatım ve ders yapamaz mı? Aynı şekilde, sınıfta bir sosyal bilimler hocası da yaşanmış ya da yaşanan sosyal fenomonolojiler üzerinden örnekleme yaparak uygulamalı ders anlatamaz mı? Bundan daha doğal ne olabilir ki! Eğer, tıp hocası teknik bir yanlış yapmışsa, bilimsel olarak eleştirilir, hatta diğer hocalarla bilginin kontrolü dahi yapılabilir. Ama yanlış bilgi kasıtlı olmamak şartı ile, yargıya taşınmaz, yargıda da böyle bir davayı hiçbir aklı başında yargıç konu olarak gündemine almaz. Bu süreç, doğal olarak sosyal alanda da yaşanabilir ve mesele bir şekilde çözüme ya da, kimsenin diğerini baskılamaması koşulu ile, herkesin kafasında başka şekilde kalabilir. Sosyal fikirlerde farklılıklar böyle oluşur, sosyal zenginlik de böyle şekillenir. Sosyal alanda tek bir fikir ya da sonuç olamayacağından, herkes olaya farklı şekilde bakabilir ve bu bakış açılarından düşüncelerini ifade özgürlüğü bağlamında çevre ile paylaşabilir. Ama artık bu dönem galiba kapanıyor. Heyhat!

Ne demek politika yapmak; ne demek politika yapmadan bilim yapmak! Anayasada kuvvetler ayırımını savunmak mı bilimdir, yoksa kuvvetler birliğini savunmak mı bilimdir? Kuzey Kore başkanının saç tıraşını halkına dayatmasını savunmak mı bilimdir, yoksa bunun reddedilmesi gerektiğini ileri sürmek mi bilimdir? Eğer bilim bir dokuyu açıklamak ise, kanserin hangi ortamda olduğu, nasıl yayıldığı ve neleri tahrip ederek nasıl sonlandığının kurallarının saptanması ve anlatılması kadar, bir devlet yönetim biçimin de nasıl şekillendiğinin, hangi ortanda ortaya çıktığını, nasıl yaygınlaştığını ve hangi sosyal dokuları tahrip ederek, hatta halkı uyutarak tüm toplumu tahrip ettiğini açıklamak da bilim yapmaktır. Çünkü bunlar fiili, olgunun betimlenmesi ve açıklanmasıdır. Birinci örnekte doğal yasa devrede iken, ikinci örnekte sermaye ve politik doku devrededir. Birinci örnekte, bilim yapan kanser hücrelerine değil sağlıklı hücrelere dost olduğu için sempatiktir, ikinci örnekte ise, bilim yapan başat dokuya değil, ezilen halklara dost olduğu için dışlanır. Bu örnekten hareketle, dersin adabı çerçevesinde siyasi analizlerde hocayı ihbar eden zavallı kişi acaba halka mı, yoksa halkı ezen güçlere mi dosttur? 

Bir hocanın dersteki icraatını ihbar konusu yapan bir kimse, adli makamlara değil de, idari makamlara giderken, aslında kendi zavallılığı altında eziliyordur. Adli makamlarda ortaya çıkacak olan muhbirin kimlik bilgisi, idari makamlarda muhtemelen gizli kalacaktır. İkincisi, adli makamlarda muhtemelen böylesi akıl dışı bir dava, çok ciddi suç unsuru olarak görülmeyip, cezalandırılmayacak, idari makamlarda ise, hele de bu uygulamada, olay, emirle ve anında haksız muamele uygulamasına sokulabilir. Ne şahane bir durum; kimlik bilginiz gizli kalırken, belki de bir sebepten intikam hissi duyduğunuz kişiye zarar verilmiş oldu. Mutlu musunuz? Evet, büyük olasılıkla mutlu olabilirsiniz. Sebebine gelince, ben bilemiyorum, bu konuyu bizzat muhbir araştırmalıdır, zira ipucu muhbirin kişilik yapısındadır. 

Bilgi Üniversitesi’nde Prof. Dr. Zeynep Sayın olayında toplumsal sorgulama katına salt muhbir mi çıkarılmalıdır? Tabii ki, hayır! Koskoca YÖK ve üniversite yöneticileri de bu suçun sorumlusu değil mi! Suç nedir, diye sorguladığımızda, karşımıza muhbirlikten daha büyük bir suç çıkmaktadır. O da, ihbara tenezzül ederek idame etmeye çalışan bir politik yapılanmaya payandalık etmektir. Çok yazık! Yarın Ulusal Mahkeme-i Kübra’da bugünün bu yetkilileri, toplumu felakete sürükleyen oluşumun önde giden müsebbipleri olarak görülüp, yargılanacaktır. Gerçekten, çok yazık! 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİSAM: Açlık sınırı 22 bin 886 TL, yoksulluk sınırı 79 bin 165 TL.

Evrensel'i Takip Et