Erdoğan’ın özür açılımı erken seçime kadar gidebilir
Hafta başında hükümetin iki hamlesi peşpeşe geldi. Başbakan, İsrail ile yapılan mutabakatı gazetecilere anlatırken, “İyi haberler gelecek” diyordu. Kısa süre içinde sözünü ettiği iyi haberin, Rusya ile uzlaşma, sorunları çözme adımları olduğu anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın Erdoğan’ın mektubunu “özür değil kusura bakma denildi” sözcüğü ile açıklasa da sonuçta Rusça karşılığı tam olarak özür olan kelime ile açık bir biçimde Rusya’dan özür dilenmiş.
Şu çok somut, Putin Erdoğan’dan istediğini aldı.
Üstüne basa basa yazmakta yarar var, İsrail de Türkiye’den istediğini aldı.
Öyle kuru sıkı atmalara bakmayın. Putin, Türkiye’ye özür diletip tazminat almayı istiyordu, bunlar oldu...
İsrail’in istediği ise Gazze ablukasını kaldırmadan, kendi belirlediği koşullarda, kontrollü bir biçimde Gazze’ye yardım ulaştırılmasını kabul etmekti...
Her iki durum da Türkiye’nin istedikleri değildi. Oslo’da İsrail’e efelenen Erdoğan Gazze’ye istediği zaman, istediği biçimde gitmeyi, bununla beraber Arap dünyasını peşine takıp Ortadoğu’nun liderliğini İsrail düşmanlığı üzerinden pekiştirmeyi planlıyordu. Rus uçağının düşürülmesi de bu çarpık siyasetin, hayalci Ortadoğu sultanlığının, hilafeti yeniden canlandırma isteğinin bir sonucudur. Erdoğan’ın Suriye’nin iç işlerine uluslar arası hukuk kurallarını da ihlal ederek tam bir kabadayı gibi dalmasının başka izahı yoktur. Suriye’ye daldı, önüne gelene rest çekti, yeri geldi kabadayılık yaptı, kabadayılığına karşı çıkanları da çetelerle durdurarak planlarını adım adım yaşama geçirmek istedi.
Erdoğan bir sultan gibi her gelişmeye müdahil olup Ortadoğu’yu Kasımpaşalı gibi yöneteceğini sandığı ilk günlerde adını şimdi anımsamadığım İranlı bir diplomatın açıklamasını okumuştum. İranlı diplomat, “Türkiye Ortadoğu’ya geç daldı ama balıklama daldı” demişti. İranlı diplomat aslında Erdoğan’ın bu işleri kitabına uygun yapmadığına dikkat çekiyordu. İran binlerce askeriyle, Hizbullah’ı ile Ortadoğu’da top sektirip diplomatik sessizlikle sağırları oynarken, Türkiye’nin Ortadoğu niyetini tüm dünya Erdoğan’ın muhtarlar toplantısındaki konuşmalarında pekala duyabiliyordu.
Peki, niye?
Çok açık. İran’ın, hatta Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerin Ortadoğu’daki hamlelerini iç politika malzemesi olarak kullanmaya ihtiyaçları yoktu. Ancak Erdoğan’ın iç politika diye bir derdi vardı. Dış politikayı iç politikaya malzeme olarak kullanıp sultanlığını önce içerde, akabinde Ortadoğu’da kalıcılaştırmayı hedefliyordu.
Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ne içte başkanlık ne Ortadoğu’da sultanlık, dolayısıyla halifelik gerçekleşmedi. Türkiye’ye verilen krediler tükendi. Kriz gelip Türkiye’nin kapısına dayandı. Komşularla yüzde yüz sorun politikasını sürdürmek artık mümkün değildi. Önce İsrail’in kapısına dayanıp oradan Rusya’ya uzanmak, akabinde “kardeşim Esad” siyasetinin yeniden gündemleştirilmek istenmesinin bir nedeni budur. Erdoğan tıkandığını biliyor ve bu nedenle “zararın neresinden dönsen kardır” diye düşünüyor.
Komşularıyla, bölge devletleriyle barışmaya çabalarken elbet içte ağır bir savaşı sürdürmek olası değil. Ancak içteki Kürt düşmanlığını bir müddet daha kullanmaya ihtiyaç olduğunu da unutmamalıyız. Irkçılığı pohpohlanan kesime yönelik olarak Erdoğan, en azından “Bu adımları Kürtler bölgede etkin güç olmasın diye attım” gazını yedeğine alarak seslenecektir.
Erdoğan’ın İsrail, Rusya, Suriye, İran, Irak hatta ABD ve AB ülkeleri ile bir Kürt karşıtlığı üzerinden motamot anlaşabileceği saflığına düşmemek gerekir. Kürtlerin de eli artık armut toplamıyor. Tüm baskılara, katletmelere, algı operasyonlarına rağmen Kürtler halen ayakta ve siyaseti etkin bir biçimde yapabiliyorlar. Şunu da biliyoruz; Erdoğan’ın ilişkileri düzeltmek için yeniden özür siyasetine dönmesi giderek gücünü de zayıflatacaktır. Hal böyleyken içte beklenmesi gereken henüz savaşın hukuksuzluğu tam gaz giderken, polis, asker, yargı Erdoğan’ın kontrolündeyken bir seçime gitmek olabilir. Erdoğan, asker, polis ve yargı erkinin gücüyle, henüz ciddi alternatiflerin oluşmadığı bir dönemde ve mümkün olan en antidemokratik koşullarda gideceği bir seçimin hesabını mutlaka yapıyordur. Eğer bu seçimlerde Kürtleri siyaseten de ekarte edebilirse kendi istediği koşullardaki bir çözümü o zaman iç ve dış kamuoyuna daha rahat dayatabilir.
Yapabilir mi?
Eğer HDP ile HDP’ye destek veren, Kürt özgürlük mücadelesinin yanında duran bir avuç dindar, sosyalist, demokrat dışındaki kesimler Erdoğan’a karşı gardlarını etkin bir biçimde alamazlarsa yapar. Şimdiye kadar CHP ve MHP gibi iki basiretsiz parti ile Kürt düşmanlığını marifet sayanlar sayesinde iktidarını pekiştiren Erdoğan, iktidarı bırakmanın kendisi açısından neye mal olacağını herkesten iyi biliyor. Bu nedenle iktidarı kolay kolay bırakmak istemiyor. Bunun bir yolu da henüz içteki tepkiler onu zorlayacak noktaya gelmemişken bir seçime gitmek olabilir.
Evrensel'i Takip Et