Performans kaygısı
Fotoğraf: Envato
Bu hafta da performans, performans kaygısı gibi kavramlara gireceğim; aday öğretmenliğe ve öğretmenliğe yapılacak atamalarda kullanılan performans değerlendirme süreci üzerinden… Başlık biraz da başka meseleleri çağrıştırmış olabilir ama çağrıştırdığı o meselelere daha genel anlamda başka bir yazıda değinirim.
Milli Eğitim Bakanlığının 17 Nisan 2015 tarihli yönetmeliği eğitim-öğretim hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi için aday öğretmenliğe ve öğretmenliğe yapılacak atamalar ile öğretmenlerin yer değiştirmelerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacını taşıyor. Hizmetlerin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi hedef olarak ortaya konulmuş ama bu performans değerlendirmesinin bizzat kendisi etkin ve verimli bir şekilde yapılabilir mi, biraz şüphe uyandıracak bir durum. Değerlendirmenin danışman öğretmen, okul müdürü, maarif müfettişi tarafından ayrı ayrı yapılacak olması değerlendiriciler arası nesnellik koşulunu sağlamak açısından önemli ama aday öğretmenin değerlendirmesinin güvenilir bir şekilde yapılmasını sağlamak açısından yeterli olmayabilir.
Değerlendirme ölçütleri 6 kısımdan oluşuyor. Ayrıntılı bir şekilde tanımlanmış bu ölçütler. Her kısım 10 ana ölçütten oluşuyor. Her ana ölçüt için de beş gözlemlenebilir davranış oluşturulmuş. Yani toplam 300 gözlemlenebilir performans davranışı değerlendirme kapsamına alınmış. Bu 300 gözlemlenebilir davranış için, bazı durumlarda, hazırlanmış birtakım dokümanların incelenmesi gerekiyor. Bazı durumlarda da öğretmenlerin ders içinde gözlemlenmesi gerekiyor. Oldukça ayrıntılı bir ölçme ve değerlendirme süreci yani. Örneğin Kısım A’da, Eğitim Öğretimi Planlayabilme ana ölçütü için bakılacak performans davranışlarından bir tanesi, öğretmenin danışman öğretmen rehberliğinde hazırladığı örnek planlarda öğrencilerin bireysel farklılıklarına dikkat edip etmediği... Buna göre öğretmenin ya rehberlik servisiyle ortak çalışarak öğrencilerin her biri hakkında yapılmış bireyi tanıma tekniklerini inceleyip, ders verdiği her bir öğrenci için yapılmış incelemeleri özümseyip, ayrıca kendisinin ders konusu itibariyle ya tek başına ya da yine okul psikolojik danışmanının rehberliğinde hazırlayabileceği bireyi tanıma tekniklerini uygulayıp bunların sonuçlarına göre bir plan hazırlayıp hazırlamadığı incelenecek.
Yine Kısım A’da, İletişim Becerilerini Etkili Kullanabilme ana ölçütü için gözlemlenmesi gereken örnek davranışlar şöyle sıralanmış: Türkçeyi kurallarına uygun akıcı ve anlaşılır biçimde konuşup konuşmadığı; beden dilini, ses tonunu doğru kullanıp kullanmadığı; yönetici ve meslektaşlarıyla etkili iletişim kurup kurmadığı; danışman öğretmen rehberliğinde öğrenci velileriyle etkili iletişim kurup kurmadığı ve öğrencilerle etkili iletişim kurup kurmadığı… Bunların da bizzat değerlendiriciler tarafından bire bir gözlemlenmesi gereken durumlar olduğu aşikâr… Yani ders sırasında, veli görüşme günlerinde, okulun çeşitli ortamlarında, vs. gözlemlenmesi gereken davranışlar bunlar. Ya da bu aday öğretmen hakkında diğer kişilerin (meslektaşları, öğrencileri, veliler, yöneticiler, vs.) görüşlerini toplayacak anketler de gerekebilir. Bir de sınıf içinde beden dilini incelemek için yine gözlemlemek gerekiyor. Ne dersiniz? Olur mu? Bunlar gibi 300 tane davranış. Hepsinin yapılabilirliği üzerine kitap yazılabilir. Oldukça ayrıntılı, oldukça titizlikle yapılması gereken, aksi takdirde aday öğretmenlerin adalet duygusunu zedeleyebilecek bir değerlendirme süreci aslında. Yoksa bu işler, hepimizin bildiği ya da tahmin ettiği gibi üstünkörü mü yapılıyor? Kim bilir? Allah bilir?
Bu tür değerlendirmeleri yapmak çok yerinde bir strateji… Başka ülkelerde öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri ve mesleklerini nitelikli bir şekilde yürütmeleri için ortaya konulan ölçütleri düşününce böyle bir stratejiyi savunmak gerekir. Ancak, yine henüz altyapısı tamamlanmamış, öğretmen yetiştirme süreçleri netlik kazanmamış, kalabalık sınıflarda öğretmenlik yapacak olanları, alışsınlar diye midir nedir, yine kalabalık sınıflarda yetiştirmeye çalışan bir öğretmen yetiştirme sistemi anlayışından söz ediyoruz. Çok fazla açığı olan, kendi performansı konusunda endişelenmesi gereken bir politikadan ve anlayıştan söz ediyoruz. Bu bütünlük içinde sadece öğrencilerin ve öğretmenlerin performansına odaklanan ve röntgenini (!) çıkarırcasına, en ince ayrıntısına kadar gözlemlemeye çalışan, merak eden bir sistem yaklaşımından söz ediyoruz. Bu yaklaşımın öğrencileri değerlendirmekteki amacı, mevcut üretim ilişkilerine yerleştireceği kişileri, o üretim ilişkilerinin doğası olan rekabetçilik anlayışıyla yetiştirmek ve dolayısıyla performans kaygısı yaratarak sınavlarda gösterdikleri performansa göre üretim ağına yerleştirmek. Öğretmenleri değerlendirmekteki amaç da benzer özellikler gösteriyor: performans kaygısı taşıyan kişileri yetiştiren öğretmenlerde de performans kaygısı yaratarak ve onları kontrol ederek sistemin çıktılarını da denetim altına almak.
Bir yapının yöneticisi, geliştiricisi, kanun koyucusu, yürütücüsü, eğer yarattığı yapıyı, bir bütünlük içinde ele alamıyorsa ve günah keçisi ilan edeceği grupların performansına odaklanıyorsa, eğitim süreçlerinin yönetiminin bilimsel temellere dayalı olarak yürütülmesi gerektiğinden hareketle, hata yapıyordur. Ama eğitim zaten politik ve yanlı bir süreç olduğu için bilimsel temelde hata yaptığını bile bile, kendi siyasi amacını gerçekleştirmenin aracı olarak baktığı için yarattığı sistemde, bu hatayı da önemsemiyordur. Yani kısaca bilimsel temellere uygunluk ölçütü açısından yürüttüğü eğitim sisteminin performansı oldukça düşüktür ama bu onun umurunda bile değildir.
Genel hatlarıyla, mala mülke, üretim ve denetleme araçlarına sahip olmanın ve bunları biriktirmenin önemli bir değer olarak addedildiği modern dünyamızda ve ülkemizde ortaya çıkan en önemli sorunlardan birisi de, performans kaygısıdır. Buna bağlı olarak gelecek kaygısı, sınav kaygısı, iş bulma kaygısı, iletişim kaygısı, sosyal kaygı, cinsel işlev kaygısı ve buna bağlı olarak gelişen cinsel işlev bozukluğu, vs. gibi sorunlar da yaygın bir şekilde gözlemlenmektedir. Bu sorunlarla birlikte seyreden birçok psikolojik bozukluk da vardır ama özellikle obsesif-kompülsif (saplantı-zorlantı) bozukluk, kişinin hem kendisini hem de başkalarını takıntılı bir şekilde değerlendirmek, incelemek, kontrol etmek, denetlemek, yoklamak şeklinde kendisini gösterdiğinden aşırı titiz ve ayrıntılı değerlendirme, özellikle de performans değerlendirme ve özellikle de titizliği ve ayrıntılılığı ölçüsünde gerçekleştirilemezliği yüksek olan performans değerlendirme süreçleri bana hep bu kavramları ve sorunları hatırlatır. Hadi hayırlısı…
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13
- Eğitim öğretim yılı biterken ya da başlarken… 11 Haziran 2016 00:51