Molla Nasrettin meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Şu son yıllarda ülkemizin meydanlarında, özellikle de sivil halkın yoğun olduğu yerlerde birbirinin peşi sıra “hain eller” tarafından patlatılan bombalar neticesinde kendi vatandaşlarımızın yanı sıra, keza memleketimizi şu veya bu nedenlerle ziyaret eden yabancı uyruklu kimi insanların da ölüm veya yaralanmalarla sonuçlanan “kader”leri karşısında milletçe kahrolup üzülürken, aynı zamanda da tüm teröristlere lanet okuyoruz.
Yine son zamanlarda zırt pırt kullanıla kullanıla gari dilimizde pelesenge dönüşen “Ateş düştüğü yeri yakar” deyimini bir nebze es geçersek, diğer yandan görünen o ki, bu tür olayların hemen akabinde fevkaladenin fevkinde üzülüp en çok da lanet yağdıranların başında bittabii ki öncelikle devletimizin “dümen”inde oturan muhterem zevat geliyor!
Nitekim bu tür nahoş olayların ardından her fırsatta dillendirdikleri “Terörün, teröristin dini imanı yoktur” fetvasıyla birlikte “yetkili ağız”larınca verdikleri beyanatların hemen hepsi, demeçlerinin neredeyse tümü eksiksiz gediksiz aynı lafazanlıkların birer kopyası, aynı kakafonik “nakarat”ların ta kendisi!
“Birlik ve beraberliğimize... Vatanıyla, milletiyle bölünmez bütünlüğümüze...” girizgahıyla başladıktan sonra giderek dozajı artan, hamasetle uzayıp giden bu tiratların tümü, “dön baba dönelim, hacılara gidelim” misali hepimizin ister istemez ezberlediği aynı cümle ile noktalanıyor:
“Kimden, nereden, nasıl gelirse gelsin terörün kökünü mutlaka kazıyacağız inşallah!”
Kirvem, kendi ülkesindeki şu ya da bu minvaldeki sorunları, irili ufaklı meseleleri çözmekte yeterli performansı, gereken çabayı gösteremeyip, dolayısıyla “bismilllah”la başladıkları herhangi bir görevi layıkıyla başaramadıklarında, hiç vakit kaybetmeden “inşallah, evvelallah” diyerek evvelemirde yüce Tanrı’nın gökyüzündeki kim bilir kaçıncı katındaki kapısının eşiğini bu kadar sıklıkla aşındırıp, böylece işini gücünü Allah’a havale eden milletler arasında acaba ön saflarda hatta belki de kuyruğun başında mıyız ne!
Mesela yerin bilmem kaç metre derinliğindeki bir maden ocağında alınması gereken en basit önlemleri dahi umursamayıp, akabinde yüzlerce maden işçisinin hani deyim yerindeyse pisi pisine ölümüne sebep olduktan sonra, bunu, o gariban insanların “fıtrat”larına bağlayıp, tıpkı tereyağından kıl çekercesine işin içinden sıyrılmayı hüner belleyen “devletlular”ın bu ve benzer zihniyetlerine ne buyrulur?
Mesela insan hakları, düşünce hürriyeti konusunda kendi haşmetli “kambur”larını görmezlikten gelip, bunun yerine sözde dört dörtlük bir demokrasi havarisi kesilirken, bu arada kendi kapı komşusuna güya yol, yordam göstermeye kalkışıp, sonra da “olmadı pilav, çevir lapaya” çaresizliğiyle hani amiyane deyimiyle neredeyse tüm alemle papaz olup, bir bakıma Dimyat’a pirince giderken farkında olmadan Ortadoğu’nun kaynayan kazanında terörden yana bolca nasibini alınca, bu kez de kabahati hep kendi dışında arayan bu yampiri “devlet aklı”na keza ne demeli!
Kirvem, senin de bildiğin gibi pabucumun teki “öte tarafı” çoktan boyladı; dibi delik diğer tekinin akibeti de şimdilik meçhul olmasına meçhul ama yine de “papuçlararası” bu buluşmanın zaman tünelinin hangi “an”ında veya hangi koşullar altında gerçekleştirileceğine dair yüce Rabb’imizin vereceği nihai karar, tıpkı tövbe tövbe anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilmeyecek maddeleriyle eşdeğerken, benözüm yine de şeytanın getirip andavallı aklıma zorla, hileyle ektiği nifak tohumlarını içeren kimi soruları, şu “yalan dünya”de sormadan gidersem ayıp olmaz mı?
Yani diyorum ki; sadece “dini, imanı olmayan” terörün değil, aynı zamanda da “dini, imanı, mezhebi bol kepçe olan” bilumum terör olaylarının da canı cehenneme!
Yani diyorum ki; mesela kendi ülkemizde önceleri varlıkları dahi inkar edilirken, akabinde lütfedilip “Kürt realitesi” falan feşmekan derken, daha sonraları hepsi de bu ülkenin evlatları olan kırk bin gencimizi karşılıklı çatışmalar sonucunda kaybedip, üstelik bu dipsiz kuyunun akibetinin şimdilik nereye varacağı da “bacakları kırık masalar” yüzünden belli değilken, peki sınırlarımızın dışından kopup gelen, bu “ithal malı” terör belasını başımıza kim ya da kimler saldı?
Yani diyorum ki; “Türk’ün Türkten başka dostu yoktur” ezberimize rağmen, şu kırtıpil alemde, durup dururken yöremizdeki komşularımızın kendi iç meselelerine balıklama dalıp, işlerine “müdahil” olup başlarına ekşiyip, her şeye “maydanoz” kesildiğimiz için mi şimdilerde şehirlerimizin meydanlarında canlı bombalarla cebelleşip dururken, peki bunda, bu gidişatın temelinde acaba muhterem devletlularımızın “siyasi deha”larının hiç mi payı yoktu?
Neyse... Bu arada görünüşe bakılırsa, tıpkı Molla Nasrettin misali önce eşeğimizi kaybedip sonra bulduğumuz için seviniyoruz! Bu bapta neredeyse kanlı bıçaklı olduğumuz İsrail’in yanı sıra, keza kabak, kereviz, domates, patates satıp karşılığında mavi gözlü, sarışın turist ithal ettiğimiz Rus komşularımızla da sil baştan flört edip yarenliğe başladığımıza göre, demek ki Mehter Marş’ı eşliğinde Nasrettin Hoca’nın kulağını çınlatmanın tam da zamanı mı bilemiyorum Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30