Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Fotoğraf: Envato
Salı akşamı Atatürk Havalimanındaki patlamanın ardından ölenlerin sayısı bu yazı yazılırken 44’e ulaşmıştı. Katliamın olduğu gece gazeteci arkadaşlarımla yaralıların getirildiğini öğrendiğimiz üç hastaneyi dolaştık. Bütün acil girişleri polisler tarafından tutulmuştu ve yaralı yakınları dahil bilgi alabilen kimse yoktu. Bu arada yayın yasağı geldiğini öğrendik, bir bilgiye ulaşabilsek bile bu ortamda kim nasıl yayımlayacaktı? Aynı sıralarda sosyal medyadan bilgi akışı da durma noktasına geldi.
Yayın yasağının amacının ölen ya da yaralanan insanların fotoğraflarının yayımlanmasını önlemek ve güvenliği sağlamak olduğu söyleniyor. Hangi fotoğrafların yayımlanacağı bir gazetecilik etiği sorunu, bunun önüne yasaklamayla değil bilinçlendirmeyle geçilebilir. Türkiye’de medyanın artık bu konuda sağduyulu davrandığını düşünüyorum. Benim de üyesi bulunduğum Etik Gazetecilik Ağı (Ethical Journalism Network) hemen ertesi gün Türkiye’deki gazeteciler için bir rehber derleyip yayınladı. Türkiye’de de medya ve sosyal medya için doğrulama ve doğru habercilik için yapılması gerekenleri sürekli dile getiren akademisyenler, araştırmacılar ve gazeteciler var. Bununla birlikte düzenli bilgilendirme yapılmadığı takdirde yanlış bilginin, dedikoduların ne kadar hızlı yayıldığını salı akşamı hastanelerin önünde bir kez daha gözlemleme fırsatı da buldum. Yayın yasağının başka yerlerde de olduğuna dair söylenenleri, evinde kumandasından uluslararası haber kanallarını açabilen herkes yalanlayabilir. Yayın yasaklarının bir sansür aracı olduğunu artık herkes biliyor. Bu tür yanıltıcı bilgilerle yalnızca uyguladıkları sansürü meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Bütün bunlar olurken geçen hafta aynı zamanda 10 Ekim Katliamı’nın iddianamesi yayımlandı. 571 sayfalık iddianamede 36 sanık için 100’er kez ağırlaştırılmış müebbet istenmiş, sanıklar arasında ihmalleri olduğu müfettiş raporuyla tespit edilen hiçbir kamu görevlisi yok. Hatırlatmakta fayda var, yine iki ay önce müfettiş raporlarını haberleştiren Cumhuriyet Muhabiri Kemal Göktaş, Evrensel Muhabirleri Cem Gurbetoğlu ve Tamer Arda Erşin hakkında soruşturma başlatılmıştı.
10 Ekim’le ilgili bir araştırma grubu içinde olduğumdan mütevellit söylüyorum, 10 Ekim ve 11 Ekim haber bültenlerinde 102 kişinin öldüğü katliamın ‘ülkenin gördüğü en büyük katliam olduğunu, o gün yas tuttuklarını ama fikri takibi bırakmayacaklarını’ söyleyen gazetecilerin kaçı 13 Nisan’da ortaya çıkan müfettiş raporunu ya da geçen hafta açıklanan iddianameyi haberleştirdiler ya da iddianameye itiraz eden, iadesini isteyen 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneğinin açıklamasını?
Katliamların zaman aralığı giderek daralıyor, ilk başta sıcak haber olduğu için vermek isteyenlerin önü yayın yasakları ile kesiliyor, çünkü biliniyor ki sonrasında takip eden, peşine düşen olmayacak. Zamanınız varsa 10 Ekim iddianamesini yayımlayan gazeteciler ve medya kuruluşlarını Google’dan tarayın. Çok büyük bir kısmının soruşturmalarla, davalarla sindirilmeye çalışanlar olduğunu göreceksiniz. Bu testi başka katliamlar için de uygulayabilirsiniz, hatta o medya kuruluşlarından kaç gazeteci hapiste diye merak ederseniz sonuçlar sizi şaşırtmayacak.
Çarşamba günü Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, ki biz kendisini artık bir internet sansür kurulu olarak adlandırsak yeridir, Atatürk Havalimanındaki saldırılara ilişkin sosyal medyada görüntü yayımlayanları “Terörizmin amacına hizmet etmekle” suçladı ve tehdit etti. BTK kullanıcıların içeriklerinin ne olması gerektiğine karar veren kurum değil, mahkeme değil, kullanıcıların RTÜK’ü gibi davranmasının, hatta bu biçimiyle kullanıcıları tehdit etmesinin hiçbir yasal dayanağı yok. Hep söylüyoruz gazetecilerin tutuklanması, davalarla, soruşturmalarla cebelleşmek zorunda kalması salt onların haber verme özgürlüğünü değil bizim de haber alma özgürlüğümüzü engelliyor. Bu hızla gidersek ve dayanışma göstermezsek yarın yine bombalar patladığında biz ertesi gün yalnızca balonlar eşliğinde açılan köprülerin, otoyolların açılış haberlerini okuyacağız.
* Başlığa aldığım Hasret Gültekin’in sesinden dinlemeyi sevdiğim bir Zülfü Livaneli şarkısı, “Bir insan ömrünü neye vermeli, para mı onur mu taş dikenli yol…”, bildiğimiz ama bazen unuttuğumuz, canımız yanınca hatırladığımız bir iç sorgu. 23 yıl önceki Madımak Katliamı’nda yitirdiklerimizin anısına…
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50