8 Temmuz 2016

NATO, Rusya’yı korkutabilir mi?

Soğuk Savaş yıllarında Doğu Bloku’nun askeri birliğinin sembolü olan Varşova (Paktı), bugünden itibaren iki günlüğüne Batı Bloku’nun askeri örgütü NATO’ya ev sahipliği yapacak. İki gün sürecek zirvenin asıl gündemi, Rusya’yı çevreleme stratejisinin hayata geçirilmesi olacak.

2014’te Galler’in Cardiff kentindeki NATO Zirvesinde ilk kez açıktan Rusya’dan “tehdit” olarak söz edilmiş, bu çerçevede Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerine “Acil Müdahale Gücü’nün yerleştirilmesi kararlaştırılmıştı.

O günden bu yana, Acil Müdahale Gücü’nün konuşlandırılacağı Litvanya, Estonya, Letonya ve Polonya’yı silahlandıran batılı ülkeler, Varşova’daki zirvede bir kez daha asker gönderme kararını ilan edecekler.

Bu çerçevede 2017’nin başından itibaren Almanya Litvanya’ya, Kanada Polonya’ya, ABD Letonya’ya ve İngiltere Estonya’ya birer tabur (bin asker) gönderecek. Polonya dışında diğer ülkeler Baltık bölgesinde Rusya’nın sınır komşusu. Böylece NATO’nun Rusya’yı çevreleme hareketinde, en ön cephede yer alacaklar.

Haziran ayında Polonya, 1990’dan bu yana Doğu Avrupa’da da en büyük askeri tatbikata ev sahipliği yaptı. Tatbikata 24 ülkeden 31 bin 500 asker katıldı. Batının Rusya’ya karşı izlediği stratejiden ötürü, Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinde “Rus korkusu” egemen sınıflar tarafından alabildiğince büyütülmüş, fobi haline getirilmiş. Bu nedenle hepsi silahlanma yarışı içerisinde. Bu üç küçük ülke şimdi, NATO üyesi emperyalist ülkelere açıktan “Rusya’dan korumak için bizi işgal edin!” çağrısı yapıyor.

Örneğin, NATO Zirvesinden bir gün önce Alman Haber Ajansına (DPA) demeç veren Litvanya Devlet Başkanı Dalia Grybauskaite, açık bir şekilde Almanya’ya Avrupa’da askeri liderliği eline alma çağrısında bulunarak şöyle dedi: “Almanya’nın geriye bakmadan ve tarihsel hassasiyetlere takılmadan kendisine daha fazla güvenmesinin zamanının geldiğini düşünüyorum.”

Bu zihniyet elbette, Rusya’ya karşı NATO’ya sığınan diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de egemen. Hal böyle olunca batılı emperyalist devletler, bu küçük ülkeleri kendilerine basamak haline getirerek Rusya’ya karşı “korkutma hamlesi”ne girmiş bulunuyor.

Peki bütün bu korkutma ve çevreleme hareketleri bir sonuç verebilir mi? Bölgedeki gerilimi düşürebilir mi? Başka bir değişle Rusya, NATO’dan korkar mı?

Ukrayna’daki gelişmeler ve buna bağlı gerçekleşen Kırım işgali, Rusya’nın NATO’dan korkmadığını, korkacak durumda olmadığını aslında göstermişti. ABD, AB ve NATO’nun kışkırtmasıyla Ukrayna’da gerçekleşen darbeden sonra Rusya, Ukrayna’daki çıkarlarını korumak için alabildiğince sert davrandı. Bu nedenledir ki, Ukrayna bugün fiilen bölünmüş durumda.

Yine bu nedenledir ki; NATO ve AB, iş birlikçileri Petro Poroşenko devlet başkanı olmasına rağmen Ukrayna’nın üyeliğini dahi ağzına alamıyorlar.

Halbuki bütün bu çatışma, darbe ve savaş Ukrayna’nın NATO blokuna dahil edilmesi için değil miydi? Varşova Zirvesinde Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılmasının tartışılmaması bile Rusya’nın bölgedeki ağırlığını ortaya koyuyor. Almanya, bugünkü koşullarda Ukrayna’nın NATO’ya alınmasına karşı.

Bu nedenle AB gibi NATO’nun da “Doğuya genişleme”si şimdilik durmuş görünüyor. Gürcistan, Finlandiya, İsveç’in üyeliğinin Varşova’da yeniden gündeme getirip getirilmeyeceği son ana kadar belli değildi.

Bütün bunlar, NATO’nun bundan sonra Rusya’ya karşı nasıl bir strateji izleyeceği konusunda farklı tartışmalara sahne olacağı anlamına geliyor.

ABD öncülüğündeki güçler, Rusya’ya karşı bildiğimiz “Askeri çevreleme, tehdit, korkutma gerekirse çatışma” politikasında ısrar ediyorlar. Ancak, Rusya ile yakın ticari ilişkileri olan Almanya ve Fransa, önümüzdeki dönem ağırlıklı olarak “Diyalog ve korkutma” söylemini öne çıkaracak. Başbakan Merkel, zirve öncesinde mecliste yaptığı konuşmada çerçeveyi bu şekilde çizdi. Keza Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’ın, zirve öncesinde taraflara yaptığı “kılıç şakırdatma” uyarısı bu nedenle önemli. 

Almanya-Fransa ekseninin Minsk Görüşmeleri’yle Ukrayna’daki diplomasi inisiyatifini ele geçirmesi ve Rusya’yla diyalog içinde çözüm arayışına girmesi, NATO içerisinde Rusya’ya karşı izlenecek strateji konusunda farklılıkların belirginleşeceğine dair işaretler olarak görülebilir.

Brexit’ten sonra AB’nin karar verici gücü haline gelen Alman-Fransız ekseni, sık sık ortak askeri ve dış politikadan söz ediliyor. Bu nedenle Brexit’le birlikte NATO’nun, Rusya ve Avrupa politikalarının eskisi gibi devam etmeyeceği anlaşılıyor. NATO içinde çelişkiler sertleşerek devam edecek.

Bugünkü dengeler açısından, NATO’nun bir bütün olarak Rusya’ya karşı askeri gücünü kullanması, savaşa girmesi pek mümkün görünmüyor. Ancak bu politika üzerinden gerilim artırılarak bölgedeki ülkelere silahlanma dayatılıyor. Onlar da emekçilerden alıp silahlanmaya yatırıyorlar. 

Doğu Avrupa’da artan silahlanma ve savaş tehdidi, NATO’nun dağıtılması gereken bir savaş örgütü olduğunu bir kez daha gösteriyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et