Örgütlülük, hak arama motivasyonunun ön koşulu...
Fotoğraf: Envato
Bu hafta bir DİHA muhabiri daha tutuklandı. Batman’da haber takibi yaparken gözaltına alınan ve tutuklanan Şerife Oruç’la birlikte DİHA’nın tutuklu muhabirlerinin sayısı on bire yükseldi. Şerife Oruç’un haber pratiği, meslektaşlarıyla dayanışmak için haber nöbeti ile Diyarbakır’a giden İmre Azem’in kamerasına yansımıştı. 25 ve 26 Mart’ta DİHA muhabirleri Şerife Oruç ve Beritan İrlan’la nöbet tutan Belgeselci İmre Azem, operasyonlar sonrası harabeye dönen Sur sokaklarını görüntülemiş ve Şerife ve Beritan’ın kamulaştırma kararıyla ilgili haberlerinin yapım sürecine tanık olmuştu. Azem’in habernöbetim.wordpress.com’da izlenebilen videosunda Şerife ve Beritan’ın bir haber gününü detaylarıyla izlemiş, Sur’un kamulaştırılması haberini yaparken gösterdikleri gazetecilik hassasiyetlerine biz de tanık olmuştuk.
Gazetecilerin gözaltına alındığı, tutuklandığı, alınlarına silah dayandığı, hatta vurulup yaralandığı bir habercilik ortamında bazı hayati konuları konuşmaya sıra gelmiyor. Bu başlıklardan birini Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yakın zamanda yayımladığı ‘Gazetecinin El Kitabı: Basın İş Kanunundan Doğan Haklar’ kitabı vesilesiyle açalım. TGC hukuk danışmanı Avukat Gökhan Küçük’ün kaleme aldığı kitapçık anlaşılır bir dille basın iş kanununun kapsadığı hakları ve yükümlülükleri, özellikle de sahaya yeni çıkacak olan, bu konuda fazla deneyimi olmayan basın emekçilerini hedefleyerek anlatıyor.
Bu hakların sade bir dille anlatılması önemli çünkü şu an yürürlükte olan Basın İş Kanunu 1952 tarihli. 1961’de kanun değiştiriliyor ve bugün bildiğimiz 212 olarak uygulanmaya başlıyor. Çok küçük değişiklikler dışında 212 halen 1961’deki haliyle yürürlükte. Ellileri bırakalım doksanlardan beri bile basın sektöründe çalışmanın ve medyada emek tanımının ne kadar değiştiğini düşünecek olursak, bu kanun zamanın epey gerisinde kalmış görünüyor. Yakın zamanda değişikliği gündeme gelmiş olan kanunun güncellenmesi ise başlı başına tartışma konusu. Zira yakın zamanda yapılmak istenen bir değişiklik basın çalışanlarını da 4857 sayılı genel iş kanunun içine dahil etmeyi öngörüyordu ve bu kısaca basın iş kanununun basın sektörüne özgü tanıdığı hakları törpülemek anlamına gelecekti. Meslek örgütlerinin müdahilliği ile rafa kaldırılan bu düzenleme aslında kanunda yapılmak istenen güncellemelerin değişen medya ortamına yasal olarak adapte olmak değil, emekçilerin haklarının ellerinden alınması sonucunu doğurabileceğinin kanıtı.
‘Gazetecinin El Kitabı: Basın İş Kanunundan Doğan Haklar’ kanun sistematiğini yedi bölümde anlatıyor. İş sözleşmelerinden günlük çalışma sürelerine pek çok hayati konuya soru ve cevaplar ile yaklaşan kitapçıkta basın emekçilerine yönelik uyarılar da yer alıyor. Örneğin telif sözleşmesinin sigortasız çalıştırmanın yasal kılıfı olarak kullanılması, mesleki kıdemin sözleşmede yazması gerekliliği, deneme sürelerinin basın emekçisinin kıdem belirlemesindeki yeri, günlük çalışma süresinin en çok sekiz saat olması ve bundan fazlasının fazla mesai sayılmakla birlikte günde sadece üç saat fazla mesaiye yasal olarak izin veriliyor olması kanun okuyarak hakim olunacak bilgiler değil. İşten çıkarmalar ve bunun sonucunda basın çalışanlarının hakları ise kitaptaki belki de en kritik bölümü oluşturuyor. Zira işten çıkarmalar, iktidar ve basın ilişkisinin basın emekçilerinin iş pratiğini en görünür biçimde etkilediği alanlardan biri.
Basın ve medya işsizlik oranının en yüksek olduğu sektörlerin başında geliyor. Siyasi baskı, sansür ve otosansürün yanı sıra, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, güvencesiz çalışma ve usulsüz işten çıkarmalar basın çalışanları ve gazetecilerin gündelik hayatının ve çalışma pratiğinin olumsuz anlamda belirleyicisi. Diğer yandan, basın çalışanlarının haklarını detayıyla biliyor olması reelde dönüştürücü olmayabiliyor. Bu çalışma ortamında basın çalışanları haklarını aramak için nasıl motive olacaklar? Bu sinik soruya kitapçığın yazarı Av. Gökhan Küçük’ün cevabı şöyle: ‘Gazeteciler çoğunlukla kendi haklarından bihaberler ve haberdar olduktan sonra da bu hakları yargı yoluyla en az talep edenler onlar. İşsizliğin yoğun olduğu basın sektöründe dava açarsam sonuç ne olur diye düşününce dava açmaktan vazgeçebiliyorsunuz. Buradaki motivasyon tamamen örgütlülükle ilgili bir motivasyon olabilir. O örgütlülük de, sendikal hakların, sendikal mücadelenin çalışanlar tarafından sahiplenilmesiyle ortaya çıkacak bir durum.’
- Her gün biraz daha karanlık 05 Kasım 2016 00:30
- Gazeteciliğin karşısındaki iktidar Kuzey Dakota'da da aynı 22 Ekim 2016 00:13
- Gazeteciler neden oturma eylemindeydi? 15 Ekim 2016 00:29
- Bundan sonrası anlatım bozukluğu 08 Ekim 2016 04:40
- Etkisiz hale getirilen barış umudu ve habercilik 01 Ekim 2016 00:52
- Çıkışımız var mı? 24 Eylül 2016 00:51
- Zamanın ruhu dayanışmada saklı 17 Eylül 2016 00:06
- En büyük, en ezen ve suçu görülmeyen... 10 Eylül 2016 00:51
- Net, yürekli, çalışkan bir muhabir 20 Ağustos 2016 00:51
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Ne zaman, ne için gazetecilik? 06 Ağustos 2016 00:54