10 Temmuz 2016 01:00

Alerji, binalar ve mikroorganizmalar

Alerji, binalar ve mikroorganizmalar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmunoloji Derneği (AİD) alerjiyi “genetik yatkınlığı olan bazı kişilerde allerjen olarak adlandırılan normalde zararsız olan madde ya da maddelere karşı vücudun aşırı derecede ve zararlı bir savunma tepkisi göstermesi” olarak tanımlıyor1.

Dünyada alerji görülme sıklığı hızla artmakta. Türkiye’de de benzer bir durum söz konusu. AİD’ye göre ülkemiz nüfusunun yüzde 25-30’unun alerjik hastalıklardan bir veya daha fazlasından etkilendiği bildirilmektedir2.

Yani her üç-dört kişiden biri alerjiden muzdariptir. Türkiye İstatistik Kurumunun (TUİK) yayınladığı 2014 yılı Türkiye Sağlık Araştırması verilerine göre 15 yaş ve üstü  bireylerde en çok görülen hastalık türleri incelendiğinde alerji yüzde 12.1’lik görülme oranı ile dördüncü sırada yer aldı ve bunu yüzde 11.2 ile depresyon hastalığı takip etti3. Tıpkı depresyon gibi çağımızın önemli hastalıklarından olan alerjilerin moleküler mekanizmalarına dair bildiklerimiz her geçen gün artsa da, büyük resmi tamamlamaktan henüz uzağız.

Trends in Microbiology dergisinin online sayısında Science&Society (Bilim ve Toplum) bölümünde yayınlanan kısa makale4 alerjiler, yapılar ve yararlı mikroorganizmalar üzerine yoğunlaşarak önemli bir konuya parmak bastı. Doğumumuzdan başlayarak, tüm yaşamımız boyunca mikroorganizmalar ile birlikte yaşıyoruz. Normal doğumda, doğum kanalında başlayan ve daha sonra ise anne ile ten teması, anne sütü alımı, nefes alma, yüzeylere dokunma vb. yollarla devam eden bu karşılaşma bağışıklığımızın gelişmesini sağlayan en önemli faktörlerden. Makaleye göre son yıllarda yapılan birçok araştırma astım hastalığından korunmada bazı çevresel faktörlerin (mikroorganizmalara daha fazla maruz kalınan ortamlarda yaşamak vb.) rol aldığını göstermekte. Bavarya ya da Amiş çiftliklerinde büyümüş çocuklarda çiftliklerde büyümemiş çocuklara ve genel nüfusa oranla astım hastalığı daha az görülmekte. Tıpkı bizim köylerimizde olduğu gibi bu çiftliklerde de ahır-ağıl gibi yapılar evlere yakın bir konumda bulunmakta ve bu çiftliklerde büyürken hayvanların bulunduğu ortamlardaki mikroorganizmalarla karşılaşan çocuklarda daha az astım görülmesinin nedeninin mikroorganizmaların çeşitliliğindeki artış olduğu düşünülmekte.

Yaşadığımız çevredeki mikroorganizmalar, onlarla olan karşılaşmamız bir bakıma sağlığımızı da belirlemekte. Makalenin Yazarları Kwan ve Peccia’ya göre mikroorganizmaların insan sağlığına yararları hakkındaki bilgilerimiz arttıkça, bina tasarımı ile binada yaşayanların davranışlarının insan mikrobiyomunu, (yani insan ve onunla birlikte yaşayan mikroorganizmalar) nasıl şekillendirdiği sorusunu da cevaplamak gerekmekte. İstatistiklere dayanan araştırmalar, ev mikrobiyomunun evcil hayvan varlığı, aşırı nem, yapı malzemeleri, binada yaşayanların yaşam tarzları, coğrafya ve bina havalandırması vb. faktörlerden etkilendiğini göstermekte. Örneğin evde evcil hayvanların varlığının ev tozundaki bakteri ve küf mantarlarının çeşitliliğini arttırdığı bilinmekte. Köpek beslenen evlerden alınan tozla beslenen farelerde alerjenlere karşı solunum yolu savunmasının güçlendiği yakın zamanda gösterildi. Kwan ve Peccia, evde beslenen hayvanların, mikroorganizmalara daha fazla maruz kalmamızı sağlayacakları için, şehir yaşamında çiftliklerin yerini alabileceğini öngörmekte. Makale yazarlarının da belirttiği gibi binalarımızı yararlı mikroorganizmaların büyümesini sağlayacak şekilde tasarlamak henüz mümkün değil ancak araştırmacılar farklı binaların ve koşulların insan ve bina mikrobiyomunu nasıl şekillendirdiğine odaklanarak araştırmalarını bu yönde derinleştirmeli.

1 http://www.aid.org.tr/tr/hastalar-icin.html
2 http://www.aid.org.tr/tr/hastalar-icin.html
3 http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18854
4 Peccia and Kwan. Buildings, Beneficial Microbes, and Health. Trends in Microbiology, 2016 doi: 10.1016/j.tim.2016.04.007.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa