Ahmet Erhan'ı anarken
Fotoğraf: Envato
Ahmet Erhan, üç yıl önce, gene böyle bir yaz günü yaşamdan ayrılmıştı. Yenilerde çıkan kitabım “İnsanoğlu İnsanlar”da onu kısaca anlatmaya çalıştım. Kitapta yer alan bu yazıyı, gazetemiz okurlarının da görmesi isteğiyle dolu olduğum için aşağıya alıntılıyorum.
*
Yakınları olarak biz ona “Erhan” derdik. Gerçek adı Erhan’dı zaten. “Bozkurt” olan soyadını kullanmak istemediğinden, “Ahmet Erhan” diye bir şair adı takmıştı kendine. İyi etmişti, edebiyatımıza bu güzel adla geçmiş oldu.
Mersinli olan, ama 1980’li ve 1990’lı yıllarda Ankara’da yaşayan Erhan, “Anadolu insanı”nın saymakla bitmeyecek çok yönlü vasıflarını taşıyan, kimi zaman da onları içtenlikle dışa vuran, incelikli bir aydınımızdı. “Şairdi” demek istiyorum. “Şair” olduğu için, ona “köylü kabalığı” değmemişti, ama “Mersinli” tarafını korumuştu.
Şiirinde de söz konusu kişilikli seslenişi duyumsatır Erhan: 70’li yılların sonlarında, “İkinci yeni”nin getirdiği “şâirane” deyişle devrimci düşüncenin kestirme anlatımını birleştirmişti. Bu gibi ve daha birçok “yeni” tarafından ötürü, şiirimizde “80 kuşağı”nın öncüsü sayılır.
Erhan 2001 yılında İstanbul’a yerleşmişti. Bu yıla kadar, bize zor gelen Metin’siz ve Behçet’siz zorlu Ankara yıllarında, Erhan’ın en yakınındaki insanlardan biriydim ve doğrusunu isterseniz onun “Rakı şişesinde balık olma” durumuna artık karışmıyordum.
Şimdi bütün bunlar bana “boş lâf” gibi geliyor. Gerçek şuydu: Ben ve Erhan, her gün görüştüğümüz, yiyip içtiğimiz Behçet Aysan ve Metin Altıok’un “Madımak Katliamı”nda ölmesini kabul edememiş olmanın boktanlığı içindeydik. Erhan artık saklanır gibi hep evdeydi. Onun bu durumunu oluruna bırakmak, bana tehlikeli gibi gözüküyordu. Sıkça gidip yokluyordum. İşte o günlerde, cumbur cemaat yaptığımız bir Antalya gezisi vardı ki, aklımdan hiç çıkmaz:
1990’lı yılların ortalarıydı, Antalya’daki edebiyatçı dostlarımızın daveti üzerine, benim 23 yıl kullandığım “Tosbağa” denen arabamla bir bahar zamanı Ankara’dan yola çıkıp bu kente gitmiştik. Arabayı ben kullanıyordum, yanımda Erhan oturuyordu; arkada ise eşlerimiz ve bizim sevgili koca köpeğimiz “Buruşuk” vardı. Yolda işte böyle Çingene obası gibi seyredip giderken Buruşuk, arkadaki kanepeden ikide bir kafayı uzatıp Erhan’ın ensesini kokluyor, Erhan ise bunu umursamaz gözüküyordu. Yol boyunca bu ikisi arasındaki içten bağlılığı anlatmayı başaramayacağım için, Antalya dönüşünde Erhan’ın Buruşuk üzerine müthiş bir şiir yazdığını hatırlatmakla yetineceğim. Üstelik, bu şiirin yer aldığı kitabının ilgili sayfasına Buruşuk’un fotoğrafını da koymuştu.
Antalya’da yineleyip durduğumuz slogan şuydu: “İnsanı sevmenin yolu, nebatat ve hayvanatı sevmekten geçer!”
Antalya’nın bitki örtüsü ve bir de Buruşuk, sloganımızı doğruluyordu…
Erhan’ı çok özlüyorum…
- Veda yazısı 01 Nisan 2019 19:40
- İki konu bir de sav söz 11 Mart 2019 20:05
- Atabaş'ın ardından 04 Mart 2019 19:30
- Ceyhun Atuf Kansu 25 Şubat 2019 23:10
- Fenerbahçe’nin Hâl-i Pür Melâli 19 Şubat 2019 01:19
- Beyin Göçü 12 Şubat 2019 00:33
- ‘Selim Ağbi’yi hatırlarken 05 Şubat 2019 00:00
- İstanbul Müzik Festivali 21 Ocak 2019 23:40
- Fiyatlar yasayla düşer mi? 08 Ocak 2019 00:24
- Ankara’da yeni bir dönem mi? 01 Ocak 2019 00:34
- Erdal Erzincan'la halk müziğimiz üzerine (2) 25 Aralık 2018 00:05
- Erdal Erzincan’la halk müziğimiz üzerine (1) 18 Aralık 2018 02:47