Anlamsız bir ifade olarak ‘ırkçı değilim...’
Fotoğraf: Envato
Nereye baksak aynı şeyi farklı şekilleriyle gördüğümüz bir an... Mesela, Amerika’da polisin (kaçıncı kez) silahsız siyah vatandaşları öldürmesi, akabinde Dallas’ta polislere yapılan saldırı ile Amerikan basını ve sosyal medyada üretilen söylem, Türkiye’de ‘Suriyelileri istemiyoruz’ diye kusulan nefrete ne kadar da benziyor. Polis yanlısı paylaşımlarını siyahların başı çektiği suç istatistikleriyle süsleyen Amerikan sosyal medya kullanıcısının açtığı ‘Asla ırkçı değilim, ben ırkçılık yapmam’ parantezi, gözde köşe yazarlarımızın satırlarında hafta boyu farklı şekillerde ama katmerli bir biçimde yansıyordu. Sorsan, onlar da ırkçı değiller. Kocaman bir ‘Irkçı değilim’ parantezleri var. Mesela, bir tanesi Suriyeli sığınmacıları şöyle tanımlamış: “300 bini hamile, iki milyonu okuma yazma bilmeyen, üç buçuk milyon işsiz güçsüz, zırcahil… İngiltere veya Kanada elimizden kapmasın diye vatandaşlık vereceğimiz ‘kalifikasyonu yüksek’ mülteciler!” Yazar aslında mültecilere karşı değilmiş, ama ‘bunlar’ 2. Dünya Savaşı zamanı ülkemize gelen kalifiye mülteciler gibi değillermiş. Bir diğer yazarımız ‘Zorda kalanla ekmeğimizi paylaşırız. Suyumuzu paylaşırız’ diyor ‘Ama vatanı paylaşamayız’ diye devam ediyor. Çünkü Suriyeliler ‘Bomba sesleri altında çeyrek milyon arttılar’ ve bu onların zevk sefa peşinde, içgüdüsel hareket eden, medeniyetten uzak bir güruh olduğunun kanıtı.
GÖRÜNTÜNÜN ÇARESİZLİĞİ
Irkçılık ‘Ben ırkçı değilim ki’ söylemiyle geçersizleştirilemeyeceği gibi, bahsi geçen yazılardakine benzer söylem de aslında var olan ırkçı pratiğin hem göstergesi hem de devamının tetikçisi ve garantisidir. Başka bağlamdan bir örnekle açalım. Amerika’nın Baton Rouge şehrinde 5 Temmuz’da iki polis tarafından öldürülen Alton Sterling’in kurşunlanma anının kayıt edilmiş olması pek çokları için o anı kanıtlamaya yetmedi. Görüntü, silahsız ve polisin sert müdahalesine direnmeyen bir kişinin göğsünden iki kurşunla vurulduğunu belgeliyordu. Medyada bu görüntünün etrafında örülen söylemler ise siyah erkeklerin doğaları gereği tehlikeli kabul edildiği, kontrol edilemez barbarlar oldukları varsayımını temel alan bir tarihi işaret ederken bu pratiğin farklı yüzleriyle devam edeceğini garantiliyordu. Mesela, ‘Görüntünün çekildiği açıdan şahsın silahlı olup olmadığı belli olmuyor,’ ‘Ama Baton Rouge’da siyahların işlediği suçlar...’ gibi söylemler gün gibi ortadaki cinayeti muğlaklaştırmaya çalışıyordu.
Görüntünün söylem karşısında anlık çaresizliği, Amerikan tarihinin sembol davalarından Rodney King davasını akla getiriyor. 1991 yılında Los Angeles’ta motoruyla aşırı hız yaptığı gerekçesiyle polisler tarafından durdurulan ve çıkan tartışma sonucunda acımasızca dövülen Rodney King’in Amerika’da polisin ırkçı pratiğinin sembol vakası haline gelmesinin nedeni dayağın kendisi değil. Altı polis, Rodney King’i yol kenarında coplarıyla hep birlikte döverken henüz edindiği el kamerasını etrafta deneyen bir yurttaşın kadrajına girerler. Bir siyah adam polislerce evire çevire dakikalarca dövülmektedir, kamera görüntüsü bu linçi anbean kaydetmiştir. Kamuoyuna mal olan bu görüntüler polislerin yargılandığı mahkemeye de delil olarak sunulur. Gelin görün ki, dayağı anbean belgeleyen ve mahkemede saniye saniye incelenen görüntü polislerin suçsuz bulunmasına engel olmaz. Altı polis beraat eder ve Nisan 1992’de Los Angeles protestoları başlar. Protestolar çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanır. Bu beraat, polis güçlerinin, yargının, medyanın ve kamuoyunun ‘Irkçı değiliz’ cümlesinden başka bir şey değildir.
Yukarıda alıntıladığımız gözde köşe yazarlarımıza sorsak onlar da ırkçı değiller, hatta kendilerini insancıl olarak tanımlıyor bile olabilirler. Ama ırkçılık dediğimiz şey, tam da ‘Ben ırkçı değilim’ cümlesinde yeşeriyor. Bu cümle söylendiği anda kendi anlamını imha ediyor.
- Her gün biraz daha karanlık 05 Kasım 2016 00:30
- Gazeteciliğin karşısındaki iktidar Kuzey Dakota'da da aynı 22 Ekim 2016 00:13
- Gazeteciler neden oturma eylemindeydi? 15 Ekim 2016 00:29
- Bundan sonrası anlatım bozukluğu 08 Ekim 2016 04:40
- Etkisiz hale getirilen barış umudu ve habercilik 01 Ekim 2016 00:52
- Çıkışımız var mı? 24 Eylül 2016 00:51
- Zamanın ruhu dayanışmada saklı 17 Eylül 2016 00:06
- En büyük, en ezen ve suçu görülmeyen... 10 Eylül 2016 00:51
- Net, yürekli, çalışkan bir muhabir 20 Ağustos 2016 00:51
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Ne zaman, ne için gazetecilik? 06 Ağustos 2016 00:54