Bir darbe gecesi
Tahmin edeceğiniz üzere bambaşka bir yazıyı hazırlamış ve göndermek üzereydim. Cuma akşamı hepimizin tanık olduğu kaosla birlikte şu anda evin dışından gelen silah sesleri ve ne olduğunu bilmediğim patlama sesleri altında yazıyorum. Ne yazacağımı da bilmiyorum zira kimin kiminle mücadele ettiği, kimin amacının ne olduğu bilgilerinin havada uçuştuğu bir dehşeti yaşıyoruz. Televizyonda meclis bombalanıyor, bilinmeyen bir helikopter kamu binalarını tarıyor. Sıcağı sıcağına analiz zor, hoşgörünüze sığınıyorum. Medya tarafından gözlemlediğim kadarıyla olayın anlaşılmasından ziyade medya, içinde bulunduğu durum itibariyle pozisyon almaya bakıyor. Teknolojinin olanaklarıyla 3G’den Erdoğan’a, Abdullah Gül’e, olabildiğince AKP yöneticisine bağlanıldı.
Medyanın tabiriyle (kendi seçimleri değil elbet) “kalkışma girişimi”ni kimin ne amaçla yaptığına dair bir bilgi öğrenemedik. Oysa eminim her gazetecinin içinden geçen bunu planlayanlarla görüşmektir. Failin adı “paralel yapı”, lakin Cemaat’e yakın isimlerin hiçbiri olanları tasvip etmedi. Fail de Talat Aydemir’inreenkarne olmuşu gibi koşa koşa TRT’yi basıp bildiri okudu. Başarısız oldu, CNNTürk’ü bastı, bir müddet insanların çığlıklarını ve sonrasında tekbir seslerini duyduk. Aynı tekbir sesleri geçtiğimiz Eylül ayında protesto için Hürriyet’in kapısını, camını kırmıştı. O da savruldu, sonunda Digitürk’ün ele geçirildiği söylendi.
Hepiniz gibi biliyorum ki bundan sonrası çok daha kötü olacak. Şu ana dek kaç kişinin öldüğünü, kaçının yaralandığını bilmiyoruz. Kimse burnunu çıkarmaya cesaret edemeden haber vermeye çalışıyor, onu biz de yapıyoruz “bir yerde patlama oldu,acaba nerede?”. Varolan kaos içinde kimseyi yargılamıyorum, suçlamıyorum. İçim en çok binası basılınca çığlıklarını duyduğum gazeteci arkadaşlarıma yandı. Ama bugüne gelmemize sebep olan duruma başka türlü yaklaşsaydı medya, başka kaynakları da olurdu. En azından “efendim bir patlama sesi duyduk siz ne diyorsunuz”un ötesinde sorular sorabilirdi.
Polisin halkı sokaklara çağırdığı, camilerden peş peşe ezanların, salaların okunduğu bir gece yaşadık. Ne olduğunu anlamadık ama medyaya çok önem verdiklerini en azından baskınlar nedeniyle gördük. Fakat onu da etkin kullanamadılar, belki de kullanmamayı tercih ettiler. Bu yönüyle daha önce görmediğimiz bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Talat Aydemir örneğin en azından medyada, akademide kendine biraz olsun destek alarak bu yola çıkmıştı. 60 Darbesi’nin arkasında olanların bir kısmı 1962 22 Şubat’ında Aydemir’in peşinden gitti. Tehlikeyi önceden sezenler yol yakınken döndü. Ali Dağlar, Ordunun Dayanılmaz Ağırlığı Basının Dayanılmaz Hafifliği / Türkiye’de Asker İktidarı ve Basın adlı kitabında Talat Aydemir’in darbe girişiminde basının kendisini kahraman gibi göstermesinin önemli bir etkisi olduğunu, dolayısıyla idamında manevi sorumluluğu bulunduğunu hatırlatır. Daima muktedirin yanında yer alan medya patronlarını, bunca yıllık darbe deneyiminin ardından bir gecede silahla kendi yönüne çevirebileceğini sanmak nereden baksan saflık.
Bu gece bana başka bir şey daha öğretti. Her ne kadar Haber Nöbeti ile sokağa çıkma yasağı ilan edilen çatışma bölgelerine gitmiş, oradaki gazeteci arkadaşlarımızla sürekli dayanışma içinde olmuş olsam da deneyim başka. Üzerimizden binalarımızı sarsan jetler geçerken, patlama ve silah sesleriyle sabahı beklerken en çok bu aklıma geldi. Anladığımı sanmış ama anlamamışım, bir halk yıllar boyu bundan çok daha ağır şartlar altında yaşadı. Bugünün gündemlerinden biri, geçtiğimiz yıl Yunan adalarında tatil yaparken bizim sadece haberlere konu olan it dalaşının oradaki ada halklarına ne büyük bir travmayaşattığını öğrenmiş ve utanmıştım.
Bu arada Kürtler yalnızca jet sesleriyle irkilmediler, kapılarına dayanıldı, gözaltına alındılar, işkence gördüler ve öldürüldüler. Onların baskınları canlı yayınlanmadı, sonradan belgesel oldu, film oldu, kitaplara konu oldu. Yaşayan anlar, umarım bu deneyim ana akım medyadaki gazetecilere de bu anlamda bir şey öğretmiştir. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak umuduyla…
Evrensel'i Takip Et