22 Temmuz 2016 00:32

Darbelerden darbe beğen

Darbelerden darbe beğen

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sözde, darbelerle hesaplaşmak için iktidara geldiler, darbecinin Allah’ı olup çıktılar.
Darbe deyince bizde hep askeri darbe anlaşılıyor. Halbuki darbe sadece devletin askerinin silah zoruyla ülke yönetimine el koymasıyla olmuyor. Seçilmiş partiler de iktidarda olmanın kendilerine sağladığı avantajı antidemokratik bir siyasal rejim inşa etmek için kullanabiliyorlar. Devletin güvenlik güçlerine emir vererek ülkede bir şiddet ve korku rejimi yaratabiliyor, silah zoruyla demokratik hak talebinde bulunan vatandaşı susturabiliyorlar. Canı isterse onu öldürebiliyor, hapse atabiliyor, akıl ve mantık dışı davalarla binlerce insanın hayatını söndürebiliyor.

Bir ülkedeki medya kanallarına siyasi iktidar tarafından baskı uygulanması, yayın içeriklerinin sansürlenmesi, neyin haber olup neyin olmayacağına tek bir devlet başkanının karar vermesi, sadece askeri darbelerle olmuyor.
Ülkedeki tüm iletişim kanallarının işgal edilmesi…

Enerji kaynaklarının, madenlerin, temel altyapı tesislerinin kullanım yetkilerinin ele geçirilmesi ve her türlü denetimden muaf olması…
Bürokratik işleyişin tek bir partinin ve daha çok da o partinin bir tek kişisinin otoritesine tabii olması...
Devletin kamusuna iktidar partisinin yandaşlarının sınavsız girebilmesi; yandaş olmayanların kamuda iş bulma umudunun kalmaması…
Kimin asker, kimin polis olacağına karar verirken dindarlık, partizanlık, cemaatçilik gibi yandaşlık faktörlerinin rol oynaması.
İktidardaki partinin kendi yaşam tarzı anlayışını sanki pek matah bir şeymiş gibi bütün bir topluma zorla dayatması…
Bütün bu fenalıkları halka iyi bir şeymiş gibi yutturmak için toplumun mütemadiyen iç ve dış düşmanlar söylemiyle korkutulması…
“Tehlike altındayız” söylemiyle iktidarın ağır silahlarla silahlanması ve bu silahları her fırsatta kendi vatandaşına karşı kullanması…
Ülkede henüz yayımlanmamış kitapların yazarlarının yazmakta oldukları kitap yüzünden hapse atılması…
Doğru ve ahlaklı haber yapan gazeteciler işlerinden olurken, yerlerini iktidara yakın yalaka ibişlerin doldurması…
Seçimle başa gelen devlet başkanının her geçen gün yetkilerinin arttırılması ve onun ülke için her şeyin doğrusunu bilen, her şeye karar verebilecek tek otorite haline gelmesi, adeta krallaşması…

Tabii bir de bütün bunların darbelerle hesaplaşmak şiarıyla iktidarını perçinleyen bir iktidar tarafından yapılıyor olması…
AKP ve Cemaat bu ülkede darbe karşıtı gibi görünen, ama aslında darbeciliğin en güzel örneği olan bir siyasal rejimi, medyanın ve neoliberal aydınların da desteğiyle inşa ettiler.
Kendilerinden önceki vesayet rejimlerinin yaptığı gibi, askeriye, emniyet, yargı, milli eğitim ve bürokraside beraberce kadrolaştılar. Ve bunu hiç iyi niyetlerle yapmadılar.

Bir sürü rezillik… Demokrasi diye diye işlenmiş sayısız cinayet, sayısız hak ihlali, insan aklının havsalasının almakta zorlandığı türlü çeşitli kötülükler... Çoğunu bilmiyoruz, bildiğimiz kadarıyla bile insanlığımızdan utanıyoruz.
Sonra kim daha güçlü kavgasına tutuştular.

Cemaat eski partneri AKP’ye darbe yapıyor… Başbakanın kriptolu telefonunu dinleyip yolsuzluk ve rüşvet zincirini ortaya seriyor… AKP de eski partneri Cemaate darbe yapıyor… Liderleri olan imamın telefonlarını dinleyip poliste, yargıda nasıl kadrolaştıklarını ve masum insanların başına nasıl pis çoraplar ördüklerini ifşa ediyor. Tencere dibin kara, seninki benden kara… Zaten bildikleri, ama beraber iş görürken itiraf etmedikleri şeyler… Bu iki güç odağı önümüzde sürekli darbe-karşı darbe yaparak kendi aralarında savaşıyor. Arada millet eziliyor. Milletin çocuğu darbecilerin elinde oyuncak. Onun geleceği rekabetçi darbecilerin iki dudağı arasında. Demokrasi filan eski şarkılarda kalmış bir seda. Millet şaşkın. Millet yıllarca darbeler kötü filan diyerek bugünkü iktidarın altını sağlamlaştıran aydınlar tarafından uyutulmuş.  Millet şimdi sivillerin ülke kaynaklarını kullanarak darbecileştiği bir rejime tanıklık ediyor. Murat Özbank, rekabetçi vesayet rejimi demişti. Ben de buna rekabetçi darbeler rejimi diyorum. AKP-Cemaat arasında yenmekte olan ve hesabını milletçe bizim ödediğimiz yemeğin adı bu.

Bu noktada, Zaman gazetesi baskınına ne demeli? Zamancılar ülke yönetimini ele geçireceğiz, yargıyı, polisi, bürokrasiyi “hizmet” ağıyla öreceğiz derken yapmadıkları pislik kalmamış. Kendi grup çıkarları için insan hayatı, hak, hukuk, adalet demeden önlerine geleni ezip geçmişler. Kurdukları sermayesi kendinden menkul Feza Gazetecilik AŞ. medya grubuyla dini-imanı da siyasete alet ederek ülkenin her noktasındaki vatandaşı müşteri yapmışlar. Ülkenin ileri gelen aydınlarını kendilerine bağlayıp, artık onlara ne vadettilerse,  cemaatin askeri yapmışlar. Yalan dolan haberlerle, düzmece belgelerle birçok dürüst, ahlaklı insanın hapse girmesine, maddi manevi zarar görmesine neden olmuşlar.

Şimdi bu gazeteciler hükümete darbe yapmak için örgüt kurmaktan yargılanacakmış. Bu nedenle de bir grup aydın “Özgür basın susturulamaz” başlıklı metni imzalamış. Basına her türlü baskı kötü, tamam da, ben biraz utandım açıkçası o metnin başlığını okurken. Gazeteciler serbest kalsın, tutuksuz yargılansın demek başka şey, Zaman gazetesini basın kahramanı yapmak başka şey. Yalancıdan basın kahramanı mı olur?

Ne Zaman’ın insanları hedef gösterip haksız yere hapse attıran gazeteciliği basın özgürlüğüne sığar, ne de Zaman denildiği gibi özgür basının temsilcisi. Basın özgürlüğünün yalan haber yapma özgürlüğü olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama Zamancılar gazetecilik suçu işlediler. Yaptıkları kötü gazetecilikten dolayı yargılanmalılar. İşledikleri basın suçunun cezasını çekmeliler. Suçları kesinleşinceye kadar da, elbette tutuksuz yargılanmalılar. Ekrem Dumanlı ve şürekası derhal serbest kalmalı. Ama Gülenci Zaman gazetesi tayfası güdümlü haberleriyle insanlara ve topluma verdikleri zararın cezasını da mutlaka çekmeliler. Emniyet, istihbarat ve yargıdaki Cemaat mensuplarıyla ortaklaşa kurdukları habercilik rezaletlerinin hesabını vermeliler. Hatta bana kalsa, bir daha gazetecilik yapamaz hale gelmeliler. Aksi takdirde ülkede yerleştirdikleri rekabetçi darbe rejiminin döngüsünden çıkamayız.   
AKP-C’nin son on yılda “darbelerle hesaplaşacağız”yalanıyla topluma yaşattığı darbe ortamıyla hesaplaşmak için ise biraz daha vaktimiz var anlaşılan. Hem geçmişteki askeri, hem de bugün yaşadığımız sivil darbelerle.  

NOT: Bugün sizlerle 19 Aralık 2014’te yazdığım bir yazıyı yeniden paylaşmak istiyorum sevgili okur. Kötü biten bir evliliğin olaylı ve çirkefleşmiş mal kavgasının ortasında kaldık. Mal bütün memleket, biz de paylaşılamayan çocuklarız sanki. Bu kavgada ezilen, haksızlığa uğrayan, özgürlükleri gasbedilen çok olacak gibi görünüyor. Bugüne kadar yaşanan kayıplar için başsağlığı, geride kalanlara ise kolaylıklar dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa