23 Temmuz 2016 00:53

Şimdi sınav zamanı

Şimdi sınav zamanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

15 Temmuz kalkışında halkın sokaklara çağırılması ve kimilerinin vurularak yaşamını yitirmesi, kimilerinin tankların üzerinde selfie çekmesi, daha yabanilerinin ise askerleri kırbaçlaması, bizzat kalkışın kendisi kadar demokrasi tarihimize leke olarak geçecek çok ciddi yönetim hatası olarak görülmelidir. Gerçek niyet bence tamamıyla farklı olmakla beraber, biraz olumlu düşünerek, halkı, emir almış silahlı askerin karşısına çıkarmada bir gerekçe, askeri polisle ya da kalkışa katılmamış askerlerle karşı karşıya getirmemek olabileceği gibi, ikinci gerekçe de güvenlik güçlerine karşı silah kullanmaya kalkabilecek askerin halka karşı böyle bir vahşete yönelmeyeceği düşüncesi olabilir. 

Bu görüşle, halkın sokağa dökülmesi ilk bakışta anlaşılabilir olmakla beraber, kitle psikolojisi bizi çok farklı sonuca taşımaktadır. Şöyle ki, sokağa çıkan halkın zafer sarhoşluğu ile neler yapabileceği kestirilemez ve durum rahatlıkla denetimden çıkabilir. Nitekim asker teslim olduktan, hatta silahlarını teslim ettikten sonra dahi, kalkışı önlemeyi aşan, cezalandırmaya ya da intikam almaya veya kahramanlık(!) gösterisi yapmaya kalkan kahraman halkımızın nelere kadir olduğunu utanarak ve üzülerek gördük. Kalkışa karşı düzenli güvenlik güçleri çok daha denetimli müdahale yapılabilirdi ve kayıp çok daha az olabilirdi. 

Şöyle veya böyle, olan oldu, bu meseleyi kapatalım ve önümüze bakalım. OHAL, hukukun dışına çıkılarak, bir yetki genişletme uygulamasıdır. Kısacası, bu tarih kesitinde OHAL, bir bakıma parlamentonun olağan dönemde esirgediği “başkanlık” yetkilerinin, olağanüstü koşulda yine parlamento elinden alınmasıdır. MHP bu konuyu düşünse iyi olur! Her şeyden önce AİHS’nin askıya alınması, yani ifade özgürlüğü başta olmak üzere olağan özgürlüklerin sebep gösterilmeksizin ihlal edilebilir olması yanında, kanun gücünde kararname, görevden uzaklaştırma, bazı konularda nedeni anlaşılamaz yasaklar ve uygulamalar tüm ülke çapında gerçekleştirilebilecektir. Kısacası, bu uygulama, umarım gerçekleşmez, ama özünde siyasi darbe niteliğindedir. İşte ülkesini seven demokrasi aşıklarını bekleyen gerçek ve asıl güç sınav şimdi başlıyor! Bu sınav, idrak ve eylem gücünü gerektiren samimi bir eylemdir. Bu sınav, darbeye karşı direniş gibi sürü psikolojisi ile değil, özgürlükçü birey bilinci ile girişilecek eylemdir. O nedenle, bu sınav, sonunda biyolojik olmasa da, psikolojik ve sosyolojik kayıpları yüksek olabilecek bir sınavdır. 

Çok açık söylemek gerekirse, iki sebepten dolayı bu sınavı verebileceğimizi düşünemiyorum. Birincisi, meselenin yüzeysel boyutu ile ilgilidir. İktidar partisi kalkışa karşı halkı sokağa çağırırken “demokrasi” sloganını kullanmıştır. Fakat aynı iktidar, halkı hiç tedirgin etmeyen Gezi gösterisine “kalkış” yaftası takmış ve aradan geçen bunca zamana rağmen hâlâ o yenilgiyi hazmedememiştir. İnsanları rahatsız etmeden parkta oturanların üzerine “İşgal ediyorlar” ya da “Halkı rahatsız ediyorlar” suçlaması ile polisi salan iktidar, Taksim’de ve şehrin bazı yerlerinde, örneğin Büyükşehir Belediyesi civarındaki parkta gece yarısını da aşan sürede inanılmaz saygısız toplantılar yapmaktadır. Etrafta hasta mı var, çocuk mu uyuyor ya da dinlenmek isteyen mi var diye düşünme zahmetine dahi girilmeden ve adeta etraf rahatsız edilircesine kamusal eylem(!) sürdürülmektedir. İşte demokrasi! Hadi, gelin de buna müdahale edin, üstelik kahramanlığın bu denli ucuzlatıldığı bir ortamda!

İkinci sebep, daha derinde olarak idrak ve şuurla ilgilidir. Demokrasiye sahip çıkmanın çok önemli koşulu, sistemin işleyiş dinamiklerinde olup biteni idrak edebilmektir. Örneğin, emekçilerin kıdem tazminatı üzerindeki oyunlar görülüp anlaşılabilir, fakat IMF direktifi ve bizzat hükümetin izni ve desteği ile kısa vadeli finansal giriş çıkışların ülke insanını nasıl sömürdüğü anlaşılamaz, hatta geçici parıltıları olumlu ekonomik gelişme olarak algılanır. Halkını sokakta askerin karşısına çıkaran AKP Hükümeti, iktidara geldiği günden itibaren IMF-Derviş emperyalist programını uygulayarak ülkenin güzide kuruluşlarını emperyalistlere aktarmasına karşı çıkılmaması toplumun basiret körlüğünün kanıtıdır.  

İdrak ile değil, coşku ve dürtü ile harekete geçen kurşun asker topluluğu demokrasi değil, başkan ister.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa