İşçi sınıfının (O)HALİ
Fotoğraf: Envato
Darbe girişimi amacına ulaşsaydı, Türkiye bedelini çok iyi bildiği bir karanlığa uyanacaktı. Bu kanlı girişimin engellenmiş olması ise önümüze iki seçenek koydu. Ya iktidar-muhalefet ve tüm toplumsal kesimlerin darbe karşısında ortaya koyduğu ortak duruş ve mutabakata da uygun olarak toplumsal barış ve demokrasi kalıcı biçimde tesis edilecek, ya da halkın bütününü hedef alan bu girişim; muhalefeti tümüyle etkisizleştirip daha otoriter bir sisteme geçişin gerekçesi haline getirilecekti.
Darbe tehdidinin püskürtülmesinin hemen ardından olağanüstü hal ilan edilmesi ve OHAL süresinin uzatılabileceği yönünde daha ilk günden yapılan açıklamalar, birinci seçenekten ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor. Hak-hukuk kaygılarının “darbeye destek” biçiminde kodlanması ise toplumsal kutuplaşmanın boyutlarını.
İktidar sözcüleri her fırsatta darbe tehdidinin muhalefetin desteği ile bastırılmış olduğunu vurguluyor. Ancak buna karşılık, darbe karşıtlığının ‘Hükümetin tüm politikalarına koşulsuz destek vermek’ olarak anlaşılacağı bir toplumsal algı yaratma çabasını da görmemek mümkün değil.
Tersi ise daha da tehlikeli. İktidara muhalif tüm kesimlerin aslında “darbe destekçisi” olduğu yolunda bir psikolojik iklim oluşturma çabasına işaret ediyor ki; iktidara yakın kalemler bu konuda birbiriyle yarışıyor.
Sokağın ve meşru direnme hakkının öneminin iktidar partisi ve seçmenleri tarafından da kavranmış olması önemli bir kazanım. Ancak sokaktaki kitlenin gerek attığı sloganlar gerekse dile getirdiği talepler itibarıyla darbe karşıtı mutabakatı tümüyle yansıtmadığının da altını çizmek gerekiyor. Protesto gösterilerinin Alevileri, göçmenleri ve farklı yaşam biçimlerini hedef alması ise toplumsal ayrışmayı aşmak bakımından darbe karşıtlığının yeterli olmadığını gösterirken, kapsamlı ve kapsayıcı bir demokratik programa duyulan ihtiyacın aciliyetine de işaret ediyor.
OHAL uygulamasının bu ihtiyaca cevap vermeyeceği gerçeğini ise basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin hakların askıya alınması kadar OHAL’in ekonomi politiği bakımından da değerlendirmek lazım.
Hükümet, toplumun OHAL’e ilişkin tüm kaygılarını sadece sermayeye verdiği güvenceler doğrultusunda gidermeye çalışıyor.
Bu çerçevede ekonomi alanında alınan kararların hızlanacağı, iş dünyasının bu karardan etkilenmeyeceği ve hepsinden önemlisi de bu dönemde alınan tedbirlerin ‘piyasa dostu’ olacağı defaten vurgulanıyor.
Alınacak önlemlerin piyasaya dost olması, işçiler açısından daha az ücretle daha güvencesiz olarak çalışmak demek. Esnekliğin dibine vurulması, tabanda rekabetin körüklenmesi demek.
Ekonomik krizin esasen bölüşüm ilişkilerinin krizi olduğu düşünüldüğünde, eşikte duran krizin içeri girmesi halinde yoksulluk ve eşitsizliğin daha da derinleşmesi demek.
Tüm bu tedbirlerin OHAL kapsamında gündeme gelmesi ise çalışma hakkından kaynaklanan tüm güvenceler ortadan kaldırılırken, meşru direnme hakkının engellenmesi bir yana hukuksal mücadele yolunun da kapanması demek.
Dahası OHAL’e karşı çıkan ana muhalefet partisinin, OHAL gerekçesiyle işçileri engellemek söz konusu olduğunda iktidardan daha hızlı davranabildiğini görmemiz demek. Avcılar Belediyesinde olduğu gibi.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50