25 Temmuz 2016 00:50

Çevremize…

Çevremize…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Patlıcan, Ege’ nin kimi yerlerinde (büyük mühendis Ali (Terzibaşoğlu) ağabeye göre dağ köylerinde) tarhana çorbasıyla çiğ yenecek denli büyümüş. Orta parmak büyüklüğünde…
Domatesler oldukça irelmişler. Ama daha yeşiller… Ne çoklar…
Kabaklar- çiçekleri ne güzel- toprağa yan gelmişler.
Sivri biberler acı mı, tatlı mı? Dışlarından belli olmaz ki…
Karalahanaları Karadeniz kökenliler dikmiş olacaklar. (Özellikle çorbasını ne severim…)
Güne bakanlar bütün gün güneşi izlemişler koskocaman.
Mısır (Biz Denizli’ de darı derdik, İstanbul’a gelince mısır demeğe başladık.)
Kekik, roka, semizotu, nane kıyılarda…
Maydanoz, yeşil soğan elbette unutulmamış.
Ayşekadın fasulyeler bereketli…
Salatalık kütür kütür…

Ne bunlar biliyor musunuz?

Kuzguncuk bostanını anlatmıştım bir kez…
(Yıllarca elimizden almak için neler yaptılar? )
Vermedik… Savaştık… (Ama kendi yöntemlerimizle…Kimseleri incitmeden…)
 Depremde kaçacak başka yerimiz yoktu çünkü.
Oksijenimizdi çünkü…

Çocuklarımızın, torunlarımızın oyun yeri…
Yetişkinlerin film izleme yeri…
Nevruzda ateşin üstünden atladığımız yer…
Yaşlıların (benim gibi) soluk aldıkları, sağlık yürüyüşlerini yaptıkları yer…
Dedikodu da oluversin… Huyumuz kurusun…
Bayramlaşmadan güzeli var mı?
Otuz yıldır savaşımımız bunlar değil miydi?
Yıldırabildiler mi bizi?

Yalnızca yeşil kalsın istiyorduk. Başka hiçbir şey istemiyorduk. 
Başardık…

Ne oldu biliyor musunuz? 
Bu savaşımın içinde büyümüş gençlerimiz, bir güzel “parsel”lediler bostanı. Ama anamalcıların parsellemeleri gibi değil! 4-5 metrekarelik adaları suya dayanıklı kalaslarla çevreleyerek… Aralarında dört yandan yanaşabilecek gibi yollar bırakarak… Bu bahçecikleri, ad çekip bahçesi olmayan Kuzguncuklular arasında dağıttılar.

İşte yazımın başında sözünü ettiklerimi, Kuzguncuklular yetiştiriyorlar o bahçeciklerde. Bütün çocuklarımız ( onlar en güzel çiçeklerimiz) toprağın verdiklerini, nasıl yetiştiklerini görerek, tadarak biliyorlar. Bizim sadık yarimiz, toprak anamız, veriyor da veriyor… 

( Oğlum, limon ağacını gördüğünde, evde bütün limonları dokuz – on gün o sıkmıştı. Böylece ben de çocuğun nasıl yetişmesi gerektiğini öğrenmiştim.)

Kuzguncuklular bostandaki bahçeciklerine gözleri gibi bakıyorlar.

Oraya yakışmayanlar da var. 
Temizliğine, bakımına özen göstermeyenler de… Her yerde olduğu gibi…
Ağaçları erken erken sarsalayıp daha olmamış meyvelerini düşürenler, onlara basıp geçenler, kirli ayaklarıyla oturacak yerlere basanlar… Başta saydığım güzellikleri hiç duyumsamayanlar…
Kısacası onlar da insanlıklarını buluncaya dek epey uğraşacağız… Ulusca…

Geçen gün eşim, bostandaki yürüyüş yolunun bir bölümünü üşenmedi temizledi. Ertesi gün yol gene olmamış incir, erik ezikleri ile kirletilmişti yeniden…

Her yerde yok mu bu kirleticiler? Temizlemek de bize düşer şimdilik…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa