15 Temmuz’dan sonra kadınların yan yana gelmesi mümkün mü?
Fotoğraf: Envato
15 Temmuz’dan sonra kadınlar açısından manzara şu: Bir tarafta darbe girişiminin nasıl da büyük bir “halk direnişi” ile püskürtüldüğünü ve sonrasında “demokrasi şöleni” yaşandığını kanıtlamaya çalışanların sürekli zumladığı sokaklardaki kadınlar... Diğer tarafta darbe karşıtı olan ama 15 Temmuz’un ardından ortaya çıkan tablonun özellikle kadınlar için karanlık günler getireceğini düşünen, evden çıkamayan yahut da sokaktaki linççi, gerici, cinsiyetçi ve şovenist damar karşısında öfke duyan ama tepkisini dile getirmekten çekinen kadınlar... Bir diğer tarafta ise Türkiye’nin demokrasi sorunlarına dair kadınların sözünü söyleyen/örgütleyen, şimdi yaşananlar karşısında da sözünün ne olduğunun duyulmasına ihtiyaç duyulan kadın hareketi...
Evet, 15 Temmuz akşamı değilse bile, sonraki günlerde kadınlar sokaktalar. Yandaş medyada sürekli olarak “Nene Hatun, Komutan, Cesur Yürek” sıfatlarıyla görüntüleri, röportajları yayınlanan kadınların, kimisi tankın önüne dikilmiş, kimisi kasası insanlarla dolu bir kamyonun direksiyonunda Taksim’e çıkmış, kimisi darbecilerin silahlarıyla yaralanmasını “öleceğimi düşündüm ama yine de gittim” diye anlatıyor. Ve evet, neredeyse tamamı AKP’ye oy vermiş, sokağa “reisin çağrısıyla” çıkmış kadınlar. Çoğunluğu başörtülü bu kadınların “demokrasi şölenini” meşrulaştırmaya yeterli olmadığı düşünülmüş olsa gerek, onların görüntülerinin yanına başı açık, kot pantolonlu, makyajlı kadınlar da eklenmeye başlandı.
Öncelikle bizzat seçtikleri partiye yöneldiğini düşündükleri bir darbe girişimine karşı kadınların sokakta olmasında şaşılacak bir durum yok. Bu çağrıya yanıt veren kadınların taraf haline getirildiği siyasetin aklıyla, diliyle konuşmasında, eylemesinde de şaşılacak bir şey yok. Zira kadınların bu süreçte sokaktaki varlığı da “siyasal” bir çağrıya verilen “siyasal” bir yanıt.
Öte yandan AKP’nin bu zamana kadar uyguladığı kadın düşmanı politikalarının, her fırsatta kadınların hayatını daha da zorlaştıran uygulamalarının karşısında duran kadınlar, darbe girişimini de tek adam diktatörlüğü için “lütfa” çeviren iktidarın sokaklara döktüğü kitlelerle aynı duyguyu taşımaması da normal.
Çünkü kadınların bugün sokaklardaki varlığı ve duruşları, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin alanını genişletecek bir yön taşımıyor. Üstelik, sokakta oluşan linççi hava, “erkeklikle” ajite edilmiş kitlelerin “makbul görünmeyen” kadınlara yönelik tacizleri ve tehditleri, atılan sloganların, söylenen lafların hiç de “demokrasiyi” çağrıştırmayan içerikleri kadınların darbe karşıtı oldukları çok açık olmasına rağmen sokakta olmasını, söz söylemesini olanaksızlaştırdı.
Tam da bu durum, “karşı cephede” konumlandırılan kadınların ihtiyatla, korkuyla ve hatta nefretle, sokağa çıkan herkesi “gerici, şeriatçı, IŞİD’ci” vb. “güruhlar” olarak tanımlamalarına; iktidarın yol verdiği linççi havanın “sokaktaki kadınlar” açısından da tehlike barındırdığı gerçeğine hiç bakmamalarına sebep oluyor.
Askeri darbe nasıl ki halkın siyaset dışına itilmesinin bir yoluysa, bugün sokakta yaratılan ortam da, tek adam diktatörlüğüne giden bu siyasi süreç de kitleleri kullanarak halkı siyaset dışına itiyor. Özellikle de kadınları... Kadınların yine “başörtülü/ başörtüsüz”, “AKP yanlısı / AKP düşmanı”, “sokakta olan/olmayan” biçiminde ayrıştırıldığı bu süreç, kadınlar üzerinden siyaset yapmanın kolaylaştığı, ama aynı zamanda kadınların (eşitlik) taleplerinin tümden gündem dışına itildiği, yapılan her siyasi hamlenin en ağır sonuçlarını kadınların yaşayacağı bir süreç.
Ve bu yaşananlar bugün sokakta olan AKP yanlısı kadınları da, AKP karşıtı kadınları da aynı biçimde ezip geçecek, daha kötü koşullara mahkum edecek, hak ve özgürlüklerinin tümden sümenaltı edileceği koşullarda daha da karanlık bir yaşam sürmelerine neden olacak.
Bu nedenle nasıl ki bu süreçten önce kendisini AKP siyasetinin “içinde” gören kadınları kazanmak gerekiyorduysa, şimdi çok daha fazla gerekiyor! Çünkü sokakta olsun olmasın, bu kadınlar, ülkede barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlük tesis edilecekse, bunu gerçekleştirecek olan emekçi halk kesimlerinin bir parçası.
Kadınlar için zor günler bu süreçte başlamadı, uzun zamandır şiddetle, hak gasplarıyla, ayrımcılıkla ve kazanılmış her şeye dönük saldırıyla mücadele halindeydi kadın hareketi. Son gelişmeler bu mücadelede çok daha ısrarlı olmamız gerektiğini gösteriyor. Ama doğru analizlerle. Karşı karşıya olduğumuzun “kim” olduğunu daha açıklıkla tartışarak...
Kadınlar arasına konan ayrımların bu kadar derinleştirildiği, statikleştirildiği, totaliter başkanlık girişimine karşı birlikte hareket edebileceğimiz o en geniş cepheyi oluşturma bakımından geçici de olsa bir adım geriye düşmüş durumda olduğumuz bugünlerde kadınların birbirini kaybetmesi, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini daha da zorlaştırır.
Kadın hareketi ne diyor peki, bütün bu olan bitene? Bu da, başka bir yazının konusu olsun.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52