25 Temmuz 2016 00:54

‘Dere geçerken at değiştirmek’ ve demokrasi

‘Dere geçerken at değiştirmek’ ve demokrasi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sn. C.Bşk.’na Genelkurmay Başkanıyla MİT Müsteşarını soruyorlar, “dereyi geçerken at değiştirilmez” diyor.

Evet, bizde böyle bir söz vardır, ama ne “dere”den geçiliyor ne de ordunun ve istihbaratın başının atla bir ilgileri kurulabilir!

“Dere” ile içinden geçilen “süreç” kastediliyor, belli. Sürece karakterini verense, tüm “darbeye karşı demokrasi” şölen ve efsaneleştirmelerine karşın, zaten kırık-dökük ve cılız haliyle demokrasinin bütünüyle yok edilmesi yönünde atılan kuvvetli adımlar.

Darbe girişimi ve darbecilerden hesap sorulmasın mı, önlem almaya gerek yok mu diye sorulabilir; ancak OHAL’le demokrasi sözcüklerinin yan yana getirilmesi bile olanaksızdır.

Darbenin olduğu kadarıyla demokrasinin ortadan kaldırılmasına ve bir dar grubun sözünün kanun kılınmasına yönelik olduğu tartışmasızdır. Darbeciler dışpolitikadaki tıkanıklıklarla içeride “tek adam” dayatmalarının neden olduğu hoşnutsuzluklar dolayısıyla destek bulacaklarını ummuş olmalılar. Ancak herhalde kimse “içeride ve dışarıda barış ve demokrasi” peşinde olduklarına inanmadığı için halktan en küçük bir destek alamamışlardır. Ancak bundan demokrasinin “tek adamcılık”ın zorlanması olduğu sonucu çıkarılamayacağı gibi, darbenin alternatifinin ülkenin demokratikleşme değil ama “tek adam yönetimi” ve onun bugünkü adımı ya da biçimi olarak OHAL olduğu da ileri sürülemez. Her şeye ve kuşkusuz devlet işlerinin nasıl yürütüleceğine “Kainat İmamı” mı yoksa “Dünya Lideri” mi karar versin sorusunun yanıtının aranması herhalde demokrasi arayışı olarak nitelenemez. Henüz başarılı olmadan sıkıyönetim ilan eden darbecilerle ondan çok az farklı olan OHAL ilan eden “meşru yönetim”in yönetim biçimleri fazlasıyla birbirine benziyor. Ve anayasal kurum olmalarına karşın ikisinin de halka siyasette/devlet işlerinin görülmesinde/yönetimde yer açmadığı ve “halkın egemenliği” denen demokrasiyle uyuşmadığı kesin.

OHAL’in ilk kararnamesine bakılsın. Henüz burjuvalarımızdan bir tepki gelmedi, ama Cemaat bağlantılı olduğu şüphesi bile çok sayıda okul ve hastane türünden kurumun mülkiyetine el konulması için yeter sayıldı. Kapatılıp mal ve mülkleri hazineye devredildi. Mahkeme kararına bile ihtiyaç göstermeyen bu yetkinin iki gün sonra bir başka sanayi ya da ticaret kuruluşunu, örneğin bir holdingi hedef almayacağı ve demokratik nitelikli olduğu nasıl iddia edilebilir? Hava Kuvvetlerinden şimdiden 43 general atılmış, geriye topu topu 24 general kalmış. Ve kararnameye göre herhangi biri sadece bakanın sözüyle atılabilecek. Diğer kamu kurumları da öyle, bağlı oldukları bakanlar astıkları astık kestikleri kestik olacak ve istediklerini işten atabilecekler. Daha kararnameden bile önce KESK’li kamu emekçilerinin de işten atıldıkları hatırlanırsa, partizanlığı bir yana bu yetkinin “tek adam”cı diktatoryal içeriği tartışmasızdır.

Daha soruşturma ve yargılanma süreçlerine ilişkin kaldırılan demokratik haklara değinmedik. Avukat görüşü bile olanaksızlaştırılıyor. Darbeci, tamam ama, polis fezlekesi savcı ifadesi yerine geçiriliyor ki, 30 güne uzatılan gözaltılarda polis ifadelerinin hangi koşullarda alındığı AA’nın servis ettiği generallerin her yanları morartılmış fotoğraflarıyla şimdiden kanıtlı. Davalar, sonradan “kumpas” denen Ergenekon ve Balyoz davalarına benzeyecek gibi görünüyor.

Ve “at değiştirme” sorunu. “At” sadakat timsalidir. Şimdiyse “kim güvenilir” sorunu yakıcı! Fidan, 5-6 saat Erdoğan’ı darbeden haberdar etmiyor. Hiç bekleyip gelişmelerin yönünü değerlendirmeye çalışmadan anında darbeye karşı çıkan general yok. Kimi rehin alınıyor, karargahına hakim değil, bekliyor, kimi elinde güç varken, herhalde ABD’den sinyal gelene kadar bekliyor. Ve Hava Kuvvetleri örneği, generallerin 2/3’si tutuklu. İttifaksa güçleniyor ve Ergenekoncular yeniden göreve getiriliyorlar. Onlar ne kadar güvenilir, peki?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa