CHP mitingine katılmak
Fotoğraf: Envato
1917 yılında, Rusya’da Ekim Devrimi’nden sadece birkaç ay önce Çarlık yanlısı Kornilov komutasında gerçekleşen askeri darbe, Şubat Devrimi’nin kazanımlarını ve işçi örgütlerini ezerek çökmekte olan rejime mecal kazandırmayı amaçlıyordu. Darbe gerçekleştiğinde Bolşevik işçiler, Şubat Devrimi’nden sonra iktidara gelen Kerenski ve “hempalarıyla” şiddetli bir mücadele sürdürmeye devam ediyorlardı. Bu darbenin bütün koşullarını Kerenski hükümetinin, aslında imparatorluğu ihya eden burjuva politikaları hazırlamıştı. Bolşevik parti, güçlerini yeni durum karşısında yeniden konumlandırıp taktiklerini değiştirerek Çarlık yanlısı darbeyi püskürtme mücadelesine girişti. Şöyle diyordu Lenin: “Kerenski birlikleri gibi biz de Kornilov’a karşı savaşıyoruz; ama Kerenski’yi desteklemiyor, güçsüzlüğünü ortaya koyuyoruz. Buradaki ince ayrım Kerenski’ye karşı savaşımımızın biçimini değiştirmemize dayanır. Ona karşı söylediğimiz sözlerin hiçbirini geri almaksızın… güçsüzlük ve duraksamalarını halka göstererek savaşacağız.”
İçinde yaşadığımız koşullar 1917 yılının temmuzuna hiç benzemez. Ne var ki, ortaya çıkan yeni bir siyasal durum karşısında eskisinden farklı bir mevzilenmeye geçen halkın durumu, belirlenmiş sloganları, önceden ilan edilmiş taktikleri yine Lenin’in deyimiyle “ölü metinlere” çevirir ve bu kez siyasal iddia, gerçekleşebilme koşullarını yeniden yaratabilmek için manevra alanları oluşturmak, öncekinden farklı mücadele alanlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Önceki çağrıları yineleyemez, aynı sloganları atamazsınız.
15 Temmuz’da askeri kurumların, bürokrasinin ve genel olarak devlet kurumlarının nasıl içten içe çürümüş olduğunu gösteren bir darbe girişimi yaşandı. İktidar partisi can havliyle kendi seçmenlerini sokağa çağırdı. Bu darbe olsaydı zulmünden en çok etkilenecek geniş bir kesim ise sokağa çıkan profilin ürkütücü tablosu içinde kendisine yer bulamadığı, dillendirilen taleplerle özdeşlik kuramadığı gibi bir yıldır yaşanan travmanın sokağın girişine ördüğü bariyeri aşmaya cüret edemedi.
Ana muhalefet partisi miting kararını ancak bir hafta sonra, o da AKP kurmaylarıyla yapılan görüşmeden sonra alabildi. Zaten meydanlara iktidar gücü tarafından çağırılmanın her türlü konforunu yaşayan kitlenin darbeye “ulusça” karşı çıkıldığı izlenimi vermediği konusunda AKP Hükümetinin de kaygıları vardı ve bunu ikinci günden sonra yapılan çağrılarla kanıtlamış da oldu. Ancak darbe karşıtlığında ortaklaşmak bile derin bir fay hattıyla birbirinden ayrışmış, kutuplaştırılmış kitleleri bir araya getirmeye yeterli olamazdı.
AKP fazlasıyla sıkıştığı için yıllardır muhalefete kapalı tuttuğu Taksim alanını açtı.
Sol örgütlerin bir kısmı, ana muhalefet partisinin “herkese” yönelik miting çağrısına CHP yöneticileriyle yapılan görüşmelerden sonra yanıt verdiler. Bir kısmı ise mitinge katılma kararı alan kesimleri eleştirdi. Hükümetin, halkın hiç de hayrına olmayan bütün kritik kararlarına oy veren bir CHP’nin ev sahibi olduğu mitinge katılmanın “eklenti” haline gelmek olduğunu düşünüyorlardı.
Oysa şöyle oldu:
- CHP, Emek Demokrasi Koordinasyonu, Demokrasi İçin Birlik Hazırlık Grubu ve tek tek siyasi partilerle görüşmelerinden sonra, alanda bulunan kesimlerin hepsini kesebilecek bir konuşma yapılacağını, kimsenin zülfüyarine dokunulmayacağını ilan etti.
- Emek Demokrasi Koordinasyonu, bütün bileşenleri adına ortak bir bildiri hazırlayacak ve kürsüden bu bildiri okunacaktı.
- Miting AKP’nin bulunduğu mevzii güçlendirebilecek bir miting olmamalıydı; zaten alana asılan Ne Darbe Ne Dikta Laik Demokratik Türkiye Pankartı bunu ifade ediyordu.
- Mitinge, partiler, emek-meslek-kitle örgütleri kendi bayrak, flama, döviz ve pankartlarıyla katıldılar.
- Kılıçdaroğlu 10 maddelik bildiri okurken yürürlüğe giren OHAL ile ilgili hiçbir değinmede bulunmadı. Metninde Kürtler geçmedi. Emek Demokrasi Koordinasyonunun metni ise darbeye, diktaya ve OHAL’e karşı olduğunu ilan ediyor; barış talep ediyordu.
- Alana AKP vekillerinin de katılacağı söylenmişti. Bir grup AKP yöneticisi alana geldi ne var ki tepkiler nedeniyle ayrılmak zorunda kaldılar.
- Ve bu mitinge katılan yüz binlerce insan darbeye, diktaya, OHAL’e hayır dedi.
Buradan devam edelim: Sosyalistlerin bu mitinge katılmasının onların kendi kimliklerinden, fikirlerinden CHP’ye yönelik eleştirilerinden vazgeçerek onun platformunun bir parçası olmak, hadi bir adım daha atalım, AKP’nin icazetini tanımak anlamına geldiğini iddia etmek en azından haksızlıktır, ama en ağırından siyasetin “ölü metinlere” feda edilmesi anlamına gelir.
Darbeye, diktaya hayır diyen ve kendisini CHP’de ifade eden halk kesimiyle aynı alanda bulunmaktan imtina ederek, belirli bir kesim dışındakilerin itibar etmediği çağrılarla mevcut sürecin üstesinden gelinebileceğini zannetmek bir kibir işareti değilse, siyasi hesapsızlık olacaktır.
Darbeye AKP’nin hoşuna gidecek diye sessiz kalmak, OHAL’e karşı tutum belirlemeden sadece darbe karşıtlığının icazetli konforundan çıkamamak, yüz binlerin katıldığı bir mitinge itibar etmemek, yine darbeye diktaya hayır diyen HDP’nin mitinginde olmamak gibi yanlış pozisyonlar ne yazık ki sol içinde mebzul miktarda vardır.
Oysa sizi, hayat değişirken zamanında ve uygun adımlar atamamaktan daha fazla yalnızlaştıran bir hata yoktur?
- Ya bendensin ya da her şey kötü olacak 22 Kasım 2024 06:27
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55