Kuşatmayı yarmanın yolu
Fotoğraf: Envato
Devlet mekanizmasının temel kurumlarındaki “deprem”, ordu içindeki çatışmalar, ordu-polis cepheleşmesi, kısaca ortaya çıkan darbe “enkazı” kolayca temizlenecek türden değildir. Açılan devasa güvensizlik çukuruna daha kimlerin yuvarlanacağı belirsizdir ve “aynı cephede duranlar”ın içinde dahi birbirlerine diş bileyen ve “kelle almak” için fırsat kollayan çoktur. Sarsıntının büyüklüğü karşısında başvurulan kitle operasyonunun iki yönü bulunuyor: Devlet organlarını Erdoğan-AKP’nin “Siyasal İslamcı-Türkçü” çizgisinde ve mümkün olduğunca “sadakatinden kuşku duyulmaz”kendi militanlarıyla yeniden tesis etmek; ve ikinci olarak “darbeye karşı demokrasiyi savunmak” adına başlatılan manipülasyonun yarattığı kitlesel seferberliği iktidar gücünün dayanağı olarak mümkün en etkili tarzda kullanarak her tür muhalefeti hem sınırlayıp susturmak hem de “milletin iradesi” olarak göstererek başka herhanği şeye ihtiyaç olmadığı anlayışını hakim kılmak.
İlkinin nasıl yürütüldüğünü artık “dünya-alem” de biliyor-seyrediyor. Darbe girişimcisi generaller, çeşitli kademede subaylar, sıradan askerler polis mangaları tarafından daha yakalanır yakalanmaz, ülkemiz ilerici ve ‘sol’ hareketi mensuplarının çokça tanıdık oldukları vahşi saldırganlık örnekleriyle karşılaşıyor, işkence edilmiş görüntüleri hükümet kanallarına servis ediliyor. Şu an yönetimi elinde tutanlar tarafından “alçaklar”-“hainler”, “asker elbisesi giymiş pislikler” türünden aşağılamalar eşliğinde teşhir edilip, idam edilmeleri ve “vatan hainleri mezarlığı”nda birarada defnedilmeleri isteniyor. Sadece darbe girişimcisi generaller ve diğer subaylara yapılan muamele dahi, burjuva devletinin, burjuva yönetimlerin nasıl bir “birlik içinde oldukları”nın canlı-carpıcı tablosunu veriyor. İktidar mevki ve mevzilerini tutmak için yapmayacakları gaddarlık, dökmeyecekleri kan, vurmayacakları insan olmayacağını gösteriyorlar. Ordu üst yönetiminin(general ve amirallerin) üçte birinden fazlasının şu an yönetimde kalanlar tarafından “vatan haini alçaklar” olarak sergilenmeleri, polis özel harekat, MİT mensupları tarafından işkence edilerek birbirlerini de ispiyonlayacak tarzda aşağılanmaları, Erdoğan ve hükümet sözcüleri tarafından “terör örgütü mensubu” olarak gösterilmeleri, şu an durdukarı yer farklı olsaydı, tersinden işleyecekti. Birbirleriyle ilişkilerinin niteliği böylece yeniden görülüyor. Devletin AKP devleti olarak yeniden tesisi hârekatının diğer yanı, onbinlerce insanın politik-ekonomik ve psikolojik vahşetin hedefi olmasıdır. Devletin çeşitli kurumlarında çalışan 60 bin civarında insan işten atılmış, emeklilik hakları dahil tüm haklarından yoksun kalacaklarına dair karar alınmış; bir bölümü gözaltına alınarak işkence edilmiştir. AKP yöneticileri, “Hainlerin devlet kurumlarından temizlenmeleri” adına girişilen bu vahşi operasyonun genişletilerek sürdürüleceğini söylemektedirler.
Erdoğan yönetiminin buşvurduğu devlet ve toplum operasyonunun diğer yönünü, “kitle mobilizasyonu” üstünden ve onun aracıyla muhalefetin susturulması ve etkisizleştirilmesi taktiği oluşturuyor. “Darbecilere karşı demokrasiyi savunma” adına sokak eylemine çekilenlerin “sivil karşı darbe” için kitle dayanağı olarak kullanıldıkları çok açıktır. Darbeci ordu kesimine karşı, polis destekli sivil güç kullanımı bir yana bırakılırsa, iktidar bu taktiğiyle, ekonomik-siyasal politikalarına karşı mücadele eden emekçi kesimlerini ve siyasal parti ve örgütleri baskı altına almaya; karşı sokak hareketiyle engellemeye çalışmaktadır. Erdoğan’ın,“İkinci bir emre kadar sokakları terketmeyin!” çağrısı, “artçı darbe tehdidine karşı önlem” sınırlarında olmayıp, esas olarak işçi ve emekçilerin ekonomik-politik taleplerle mücadeleyi genişletme eğilim ve olasılığına karşı, onun önünü kesmeye yöneliktir. Öylesine bir görünüm yaratılmıştır ki, diyelim metal işçilerinin, tekstil işçilerinin, madencilerin, ya da devlet kurumlarında çalışan emekçilerin ücret, sosyal hak, çalışma koşullarının düzeltilmesi istemiyle baş vuracakları eylemler; ya da Kürtlerin eşit ulusal haklara sahip olma mücadelesi, veya Alevi halk kitlelerinin mezhepçi baskıya karşı yükseltecekleri mücadele; ya da diyelim tüm bu kesimlerden geniş halk kesimlerinin, onbinlerce insanın “darbe bağlantısı” gerekçesiyle vahşi saldırganlığı tabi tutulmalarına karşı çıkışları, “demokrasi nöbeti” tutanların; “darbeye karı demokrasiyi savunanlar”a karşı bir eylem olarak gösterilebilecektir!
Ancak, bu çemberi kırmak şarttır: koşullar, evet ağırlaştı. Darbeciler, girişmleriyle, iktidarı ellerinde tutanlara, manevra alanlarını genişletme ve “halkla ilişkilerini yenileme” olanağı sağladılar, ve onlar bunu, tüm mahalifleri etkisizleştirmek için ustaca kullanıyorlar. İktidarın uygulamalarına karşı mücadelenin “darbecilerin işini yarıyor” gösterilerek lekelenmek istenmesi için daha uygun koşullar oluştu. Siyasal özgürlükleri, demokratik hak eşitliğini, gerçek bir laisizmi savunan; işçi ve emekçilerin en acil iktisadi ve sosyal talepleri için mücadele eden; bu mücadelenin daha etkin tarzda ve somut kazanımlar sağlayacak güce ulaşması için çaba gösterenlerin işi daha da zorlaştı. Bütün bunlar doğru.
Ama toplumumuz kaynama halindedir. Çelişkiler had safhada keskinleşmiştir. Hakim sınıf kesimleriyle onların politik-askeri kuvetleri, iktidar iplerinin kimin elinde olacağı üzerine kendi aralarında gerçek anlamda savaşa dahi tutuşabiliyorlar. Bölgemizde ve ülkemizde yıllardır sürmekte olan savaşların yarattığı sorunlar sadece yeni çatışmaları, yeni savaşları kışkırtarak daha büyük tehlikeleri davet etmiyorlar. Yol açtıkları yıkımın ağırlığı altında, topraklarından ve barınaklarından edilerek yollara düşürülenlerin umutsuzluğu ve fakat öfkesi, ulusal-etnik kimlikleri nedeniyle baskıya uğrayıp eşit hak talepleri tanınmadığı için elde silah dövüşü sürdürenlerin kitlesel desteği, en küçük ekonomik talepleri dahi polis zorbalığı ve işten atmalarla karşılanan milyonlarca işçi, hakim devlet dini-mezhebine biat etmedikleri için aşağılanıp baskıya uğrayan on milyonların varlığı; yaşam tarzlarına müdahale edilenlerin büyüyen tepkisi, son kitlesel tasfiyelerin (aileleriyle birlikte yüzbinlere ulaşan bir kesim) yol açtığı yıkım ve tepki; bütün bunlar, şu an iktidar ve sokak hakimiyetini sürdürenlerin işlerinin öyle sanıldığı gibi kolay olmadığı ve olmayacağını gösteriyor. Sağlam çeliktenmiş gibi görünen çember kırılmaya sadece mahkum değil, adaydır da! Kuşatma yarılabilinir: Sömürülen ve baskı altında tutulan on milyonların bu en acil taleplerini esas alan bir mücadele çizgisi; kitlelerle içiçe olmanın her tür olanağından yararlanmasını bilen bir siyasal tutum ve uyanıklık; işkenceye, baskı ve zorbalığa karşı mücadele kararlılığı, demokratik özgürlükler, sosyal haklar ve sömürü düzenine karşı kurtuluş için mücadelede güçler birliği için kararlılık, gerekli olan; çemberi çatlatıp kıracak olan şimdi bunlardır.
- Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz? 30 Ocak 2025 11:00
- Erol kardeşe 26 Ocak 2025 00:40
- Burjuva devletleri halklar için mi savaşıyorlar? 16 Ocak 2025 04:59
- Bölgesel gelişmeler ve devrimci yayıncılıkta ‘tekrar’ın yeri 09 Ocak 2025 05:31
- 2025’e ilk yazı: Kim av kim avcı? 03 Ocak 2025 07:20
- 2025’e ilk yazı: Kim av, kim avcı? 03 Ocak 2025 04:00
- Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı 26 Aralık 2024 06:32
- Emperyalistlerin maşaları ! 19 Aralık 2024 05:58
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52