Darbe girişimi sonrasındaki tartışmaların ağırlık merkezini ordunun durumu oluşturuyor. Tutuklamalar ve tasfiyeler yoğun bir biçimde yapılıyor. ‘Fethullahçılar’ denilen dini cemaatin ordu içerisinde nasıl bu kadar etkin olabildiği, önceden yapılan çok somut uyarılara karşın neden tedbir alınmadığı gibi sorular en çok sorulan sorular arasında yer alıyor. Bunlarla birlikte darbe girişiminde ABD’nin rolü, CIA ve Pentagon’un işin içine karışıp karışmadığı çokça tartışılıyor.

Bu sorulara genel bir tespit yaparak başlamak gerekiyor. Ordunun kurmay heyeti Amerikancıdır ve bu gerçek gerek NATO üyeliği ile, gerekse ABD ile yapılan ikili açık ve gizli anlaşmalarla perçinlenmiş durumdadır. Bugünlerde yeniden güncelleşen 12 Eylül günlerinden kalmış eski bir amerikan tespitiyle bu generaller “bizim çocuklardır.” Yani Amerikalı efendilerin çocukları. Eğer ordu üst yönetiminde genellikle ulusal reflekslerle ABD ile olan ilişkilere karşı çıkanlar olursa, bunlar böyle bir yapının işleyişi içinde bir biçimde tasfiye edilmektedirler.

Bu tespiti yaptıktan sonra yukarıdaki soruları yanıtlamak olanaklı olmaktadır. Ordunun amerikancı komuta heyetinin, yine amerikancı olduğu bilinen, orada yerleşmiş, CİA ile iç içe bir cemaatin faaliyetine engel olmak için ne gibi bir gerekçesi olabilirdi ki? Hiç bir gerekçesi yoktur, aynı efendiye bağlıdırlar. Zaten bu nedenle somut ihbarlara, delillere rağmen tek bir adım atılmamıştır, atılması da olanaklı değildi. Bu durum aynı zamanda bu darbe girişimindeki karanlık ve bilinmeyen noktaların da nedenlerini açıklamaktadır.
Darbe girişimine karşı oldukları söylenilen, ama durumları belirsiz olan bazı üst düzey komutanların bu durumda söyleyebilecekleri bir şey var mıdır? Söyleyebilecekleri tek şey ‘Böyle bir şeye kalkışabileceklerini bilemezdik’ olacaktır. Yani bu durumda Saray’ın ve hükümetinin ardına sığındıkları “kandırılmışlık” durumları onlar içinde söz konusu olmaktadır. Gerçek neden ise yukarıda işaret edildiği gibi ayan beyan ortada durmaktadır.

Burada politik alan ile askeri alan arasındaki farklılığın özgünlüğü de ortaya çıkmaktadır. Politik alanda geçmişte AKP ile Fethullahçılar arasında bir ittifak söz konusu iken, askeri alanda ise baş efendinin - ABD’nin - kontrolünde bir zincir söz konusu olmaktadır ve bu güç silahlı bir güçtür. Böyle olması ordunun genel yapısına uygundur. Bu durum Fethullahçılık etiketi yapıştırılan yapının neden bu denli rahat hareket ettiğini de açıklamaktadır.

Şimdilerde ise ordunun yeniden yapılandırılması tartışılıyor. Bu başarılı olursa nasıl bir ordu olacaktır? Bu sorunun yanıtı ya 12 Eylül ordusu, ya da tek adam tek parti diktatörlüğünü gerçekleştirebilecek bir ordu olacaktır. Buradan temel soruna geliyoruz. Asıl sorun ülkenin demokratikleştirilmesidir. Ülkenin demokratikleşmesi ise, işçi ve emekçi sınıfların, Türklerin ve Kürtlerin, ezilen ve baskı altında tutulan tüm halk kesimlerinin demokrasi ve özgürlük talepleri ile ayağa kalkması ile olanaklı olacaktır. Demokratikleşmenin ve emperyalizme bağımlılıktan kurtulmanın başka bir yolu bulunmamaktadır.

Böyle bir hareketle eğer ülke tepeden tırnağa demokratikleştirilebilirse o zaman ordu sorunu da hiç kuşkusuz halkın kendi güvenliğini kendisinin sağlaması temelinde yeniden ele alınacak ve bu temelde çözülecektir. Ancak bugün için temel bir zayıflığı tespit etmek gerekir, özgürlük ve demokrasi talep edenlerin sesi alanlarda, sokaklarda zayıf çıkmaktadır. Özgürlük ve demokrasi talep edenlerin emekçi halk kitlelerini harekete geçirecek bir yolu tutmaları gerekiyor. Aksi halde bu hedeflere ulaşmak daha da zorlaşacaktır.   

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et