1 Ağustos 2016

‘Dostlar’ Suriye’de görsün!

Erdoğan rejiminin başarısız darbe girişimi ile uğraştığı günler, aynı zamanda Suriye’nin geleceği bakımından çok önemli gelişmelerin yaşandığı günler oldu. Suriye’de başkent Şam’dan sonra en stratejik kent olan Halep, Rusya destekli rejim güçleri tarafından tamamen kuşatma altına alındı. Ardından siviller için üç ve teslim olan militanlar için (rejim teslim olacak militanlar için af ilan etmişti) bir geçiş koridoru açıldı. 

Halep deyip geçmeyin. Haziran ayında Suriye meclisinde konuşan Esad, “Halep, Erdoğan’ın hayallerine mezar olacak” demişti. Yani Halep’in rejim tarafından denetim altına alınması, Türkiye’nin müdahale politikaları için yolun sonu anlamına geliyor.

Suriye meselesinin 2011’den bu yana Erdoğan iktidarının sadece dış değil, iç politikasını da belirleyen önemli konuların başında geldiği dikkate alınırsa, son yaşanan gelişmelerden sonra Türkiye’nin nasıl bir tutum takınacağını sorusu daha da önem kazanıyor. 

Bilindiği gibi Davutoğlu’nun başbakanlıktan alınmasının ardından Erdoğan tarafından başbakanlığa getirilen Binali Yıldırım, “dostları çoğaltma”ya dayalı bir dış siyaset izleyeceklerini açıklamıştı. Ardından bu temelde İsrail ve Rusya ile ilişkilerin “normalleştirilmesi” yönünde bazı adımlar atılmıştı. İşte Suriye’de yaşananlar bu “dostları çoğaltma” siyasetinin nereye kadar gidip gidemeyeceğinin anlaşılması için tam bir sınav olacak. Zaten bunu Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da söylüyor. Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir forumda Lavrov, Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceğinin “Türkiye’nin Suriye konusunda atacağı adımlara bağlı” olduğunu söylemişti.

Burada bir gelişmeyi daha not edelim. El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin lideri Colani geçtiğimiz günlerde medyanın önüne çıkarak el Kaide ile ilişkilerini kestiklerini açıkladı. Nusra, yine Kaide türevi olan Ahraru’ş Şam ile birlikte Türkiye ve S. Arabistan tarafından desteklenen Fetih Ordusu’nun en önemli ve güçlü örgütü konumunda bulunuyor. Colani’nin el Kaide’ye teşekkür ederek ve adlarını “Şam Fetih Cephesi” olarak değiştirerek yaptığı ilişkiyi kesme hamlesi, Suriye’nin geleceği tartışmalarına “meşru bir güç” olarak katılma amacını taşıyor. Bu girişimin nasıl sonuçlar doğuracağını önümüzdeki günlerde göreceğiz ancak Türkiye’nin Suriye’de Kaide türevi örgütlerle ilişki ve işbirliğinin devam etmesinin kaçınılmaz bir biçimde Rusya ile karşı karşıya gelmesine yol açacağını söylemek için kâhin olmaya da gerek yok.

Tabi bir de meselenin ABD ayağı var.

Darbe girişiminden sonra ABD’nin Gülen’i Türkiye’ye iade etme konusunda isteksiz davranması ve yine ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Votel’in ordu içindeki tasfiyeden endişe duyduklarına dair açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerini yeni bir gerilime doğru sürüklüyor. Erdoğan’ın Votel’e yönelik gerilimi tırmandıran açıklamalarının ardından ABD’nin Türkiye’nin olumsuz tutumu karşısında ülkedeki üslerin yerine Güney Kürdistan’da yeni üsler açarak Türkiye’nin askeri önemini azaltabileceği senaryoları konuşuluyor. Dolayısıyla Türkiye’nin “NATO’nun ikinci büyük ordusu”na sahip olduğu düşünüldüğünde Erdoğan’ın bu ilişkilerde ciddi kırılmalara yol açacak bir tutumu sürdürme şansı yok gibi. Çünkü ABD de bir yandan IŞİD ile mücadele konusunda Irak’ta Barzani yönetimi ile anlaşmalar yaparken, öte yandan da Suriye’de PYD/YPG’nin başını çektiği Demokratik Suriye Güçleri’yle işbirliğine dayalı tutumunu sürdürerek Türkiye’ye mecbur olmadığını açıkça ortaya koyan bir politika izliyor. Dün Türkiye’ye gelen ABD Genelkurmay Başkanı Dunford’un yapacağı görüşmelerden çıkacak sonuçlar, yaşanan gerilimin seyri konusunda da fikir verici olacak.

Özetle tablo şudur: Erdoğan rejimi, Rusya ile ilişkileri geliştirerek hem yaşadığı sıkışmışlıktan biraz olsun kurtulup nefes almaya, hem de Rusya kozu üzerinden ABD-Batılı emperyalistlere karşı elini güçlendirmeye çalışıyor. Rusya, Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesine “varım” diyor ama önce Erdoğan rejiminin Suriye’de radikal İslamcılara verdiği desteğe son vermesini ve kendisiyle işbirliği yapmasını şart koşuyor. ABD, kendisine ayak direyen Erdoğan rejimine karşı Kürtlerle Bölgesel işbirliğini arttırarak Erdoğan’ı  en zayıf karnı olan Kürt meselesinden vuruyor.

Yani Erdoğan rejimini dış siyasette de darbe girişimi sonrası iç siyasette yaşadığı gerilimi aratmayacak günler bekliyor. Ve iç siyasette FETÖ’ye karşı Ergenekonculara sarılmak Erdoğan için ne kadar kurtuluş olabilirse, dış siyasette de ABD’ye karşı Rusya’ya sarılmak ancak o kadar kurtuluş olabilir!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et